Hiç değişmeyen ve çocuksu bir tavra sahip olan kadının yerinin evi olduğu söyleniyordu onlara. Ancak erkek değişiyordu, dünya üzerinde bir konuma sahipti. Genişleyen bir dünyaydı onunki. Kadın, geride bırakılan biriydi. Anatomi, onun kaderiydi; bir bebek doğururken ölebilir ya da otuz beş yaşını görene kadar on iki çocuk doğurabilirdi. Buna karşın erkek, başka hiçbir canlının sahip olmadığı, anatomisine has bir bölüm olan aklıyla kendi kaderini tayin ediyordu.
Kadınlığın Gizemi, ilk kez 1963 yılında yayımlandığında henüz adı konulmamış bir sorunun tanımını yapıyor, bu soruna sebep olan etkenleri açığa çıkarmayı deniyordu: Kadınların özgüvenini baltalayarak onları evde tutan inançlar ve kurumlar.
Betty Friedan, kadınların erken yaşlarda evlendiği, üniversite öğrencisi kadınların evlenebilmek için kariyerlerinden vazgeçtiği bir dönemde Kadınlığın Gizemi’ni yazıyor. Kadınların evin dışında da bir kimlik edinmesi gerektiğini ve bunun ancak eğitimle olabileceğini ısrarla vurguluyor. “Meslek: Ev Kadını” tanımına sıkışıp kalan pek çok kadın kendi içerisinde adını koyamadığı bir hüznü taşıyor. Kimlik sahibi ol(a)mamanın hüznü!
Bir manifesto niteliği taşıyan Kadınlığın Gizemi, bugün hâlâ tartıştığımız, kadının sosyal hayattaki rolü, ataerkil düzen içerisinde kadının kimlik arayışı gibi pek çok konuya dışarıdan bakma imkânını okuyuculara sunuyor.
Hiç değişmeyen ve çocuksu bir tavra sahip olan kadının yerinin evi olduğu söyleniyordu onlara. Ancak erkek değişiyordu, dünya üzerinde bir konuma sahipti. Genişleyen bir dünyaydı onunki. Kadın, geride bırakılan biriydi. Anatomi, onun kaderiydi; bir bebek doğururken ölebilir ya da otuz beş yaşını görene kadar on iki çocuk doğurabilirdi. Buna karşın erkek, başka hiçbir canlının sahip olmadığı, anatomisine has bir bölüm olan aklıyla kendi kaderini tayin ediyordu.
Kadınlığın Gizemi, ilk kez 1963 yılında yayımlandığında henüz adı konulmamış bir sorunun tanımını yapıyor, bu soruna sebep olan etkenleri açığa çıkarmayı deniyordu: Kadınların özgüvenini baltalayarak onları evde tutan inançlar ve kurumlar.
Betty Friedan, kadınların erken yaşlarda evlendiği, üniversite öğrencisi kadınların evlenebilmek için kariyerlerinden vazgeçtiği bir dönemde Kadınlığın Gizemi’ni yazıyor. Kadınların evin dışında da bir kimlik edinmesi gerektiğini ve bunun ancak eğitimle olabileceğini ısrarla vurguluyor. “Meslek: Ev Kadını” tanımına sıkışıp kalan pek çok kadın kendi içerisinde adını koyamadığı bir hüznü taşıyor. Kimlik sahibi ol(a)mamanın hüznü!
Bir manifesto niteliği taşıyan Kadınlığın Gizemi, bugün hâlâ tartıştığımız, kadının sosyal hayattaki rolü, ataerkil düzen içerisinde kadının kimlik arayışı gibi pek çok konuya dışarıdan bakma imkânını okuyuculara sunuyor.