“Akşam olduğunda yan yana yürürken köprü altında şarabı bitmiş bir adembaba gördük. Homurdanarak veryansın ediyordu kaderine. Sol yanımdaki boşluğa baktığımda yoktu. Hızla uzaklaşırken gördüm onu. Tehlikede olacağımı umursamayacağına şaşırmıştım. Biraz sonra elinde bir galon şarapla çıkıp geldi. Yüzü daha solgundu sanki. Farklı bir duruşu bakışı gördüm yüzünde. Belki de ilk kez bu kadar mutluydu. Kolumdan çekerek adambabanın yakınına götürdü beni. Hızla açtı galonu. Dikti, kana kana içti kırmızı şaraptan, sonra adembabaya uzattı. O da içti. Sıra bana gelmişti. Tereddüt ettim. İçime işleyen bakışıyla davet yaparken gözlerini kırpmadı. İç! Diye başıyla işaret etti. Yaşananlardan büyülenmiştim, içtim. Gülümsedi. Şarabı eline aldı. Ağzına götürmeden “Yalnızlık! Benim adım bir kelime.” diyen kırık sesini duydum.”
“Akşam olduğunda yan yana yürürken köprü altında şarabı bitmiş bir adembaba gördük. Homurdanarak veryansın ediyordu kaderine. Sol yanımdaki boşluğa baktığımda yoktu. Hızla uzaklaşırken gördüm onu. Tehlikede olacağımı umursamayacağına şaşırmıştım. Biraz sonra elinde bir galon şarapla çıkıp geldi. Yüzü daha solgundu sanki. Farklı bir duruşu bakışı gördüm yüzünde. Belki de ilk kez bu kadar mutluydu. Kolumdan çekerek adambabanın yakınına götürdü beni. Hızla açtı galonu. Dikti, kana kana içti kırmızı şaraptan, sonra adembabaya uzattı. O da içti. Sıra bana gelmişti. Tereddüt ettim. İçime işleyen bakışıyla davet yaparken gözlerini kırpmadı. İç! Diye başıyla işaret etti. Yaşananlardan büyülenmiştim, içtim. Gülümsedi. Şarabı eline aldı. Ağzına götürmeden “Yalnızlık! Benim adım bir kelime.” diyen kırık sesini duydum.”