Kameralar aracılığıyla hayata bir çerçeve çizmek, hayatı bir kameranın gerçeklik ölçütleriyle tanımlamak demektir. Günümüzde görüntü araçlarının yönlendirdiği fotoğrafçıların sayısal artışını gözönüne aldığımızda, kameranın fotoğrafçı çoğunluk üzerinde ne kadar etkili bir hükümranlık oluşturduğu daha iyi anlaşılacaktır. Kamera ve objektiflerin yarattığı illüzyonun, insanları kendi büyülü atmosferine ne denli kolaylıkla kilitlediğini yaygınlaşan fotoğraftan anlamak pekala mümkündür. Bu nedenle çok zaman gözün mü kameranın emrinde olduğu, yoksa kameranın mı gözü yönlendirdiğini tayin etmede çelişkiye düşeriz. Hatta kamera bakışının görünenleri tüm çıplaklığı ile yansıttığı gibi, gerçekleri perdeleme veya üstünü örtüp gizlemede de aynı oranda taraflı bir bakış sergilediğini söyleyebiliriz. Elbette kamera bakışı sorgulayıcı değil, yorumsuz ve gerçeğe tutarlı bir nesnellikle bağlı olan mekanik bir bakıştır. Kameranın görsel dünyanın gözü olarak iletişim devriminin belirleyici bir faktörü haline getirildiği 19.yy'dan bu yana, iletişim stratejileri gerçek veya gerçekdışı olduklarına bakılmaksızın tüm görüntüleri dolaşıma sokmaktan kaçınmamıştır. Dolayısıyla görüntülerin anlamı bu yolla daha da çoğalmış, insanların kafa karışıklığı da aynı ölçüde artmaya başlamıştır. Aslında iletişim teknolojileri fotoğrafçının bakışını yönlendirmeci, kamerayı da yalan üreten bir araç haline getirmekten kaçınmaz. Çünkü kamera hayata bir çerçeve içinden bakmamıza yol açan bir aygıt olduğundan, fotoğraflar sadece bakışımızı olumlamaz, onun sınırlarını da tartışmalı yapar.
Yaratıcı Görüntü Dizisi'nin 2. kitabı olan Kamera Bakışı kitabında Çerkes Karadağ, tayin edici bakışın bir yönüyle zaman üreten bir bakış olduğunu vurgulamakta, öte yandan tarihsel süreç içinde bir zaman kesitinin anlamlı göstergesi yapılan görüntünün, aslında bizzat zamanı öğüten bir mekanizmaya nasıl dönüştürüldüğüne açıklık kazandırmaktadır.
Kameralar aracılığıyla hayata bir çerçeve çizmek, hayatı bir kameranın gerçeklik ölçütleriyle tanımlamak demektir. Günümüzde görüntü araçlarının yönlendirdiği fotoğrafçıların sayısal artışını gözönüne aldığımızda, kameranın fotoğrafçı çoğunluk üzerinde ne kadar etkili bir hükümranlık oluşturduğu daha iyi anlaşılacaktır. Kamera ve objektiflerin yarattığı illüzyonun, insanları kendi büyülü atmosferine ne denli kolaylıkla kilitlediğini yaygınlaşan fotoğraftan anlamak pekala mümkündür. Bu nedenle çok zaman gözün mü kameranın emrinde olduğu, yoksa kameranın mı gözü yönlendirdiğini tayin etmede çelişkiye düşeriz. Hatta kamera bakışının görünenleri tüm çıplaklığı ile yansıttığı gibi, gerçekleri perdeleme veya üstünü örtüp gizlemede de aynı oranda taraflı bir bakış sergilediğini söyleyebiliriz. Elbette kamera bakışı sorgulayıcı değil, yorumsuz ve gerçeğe tutarlı bir nesnellikle bağlı olan mekanik bir bakıştır. Kameranın görsel dünyanın gözü olarak iletişim devriminin belirleyici bir faktörü haline getirildiği 19.yy'dan bu yana, iletişim stratejileri gerçek veya gerçekdışı olduklarına bakılmaksızın tüm görüntüleri dolaşıma sokmaktan kaçınmamıştır. Dolayısıyla görüntülerin anlamı bu yolla daha da çoğalmış, insanların kafa karışıklığı da aynı ölçüde artmaya başlamıştır. Aslında iletişim teknolojileri fotoğrafçının bakışını yönlendirmeci, kamerayı da yalan üreten bir araç haline getirmekten kaçınmaz. Çünkü kamera hayata bir çerçeve içinden bakmamıza yol açan bir aygıt olduğundan, fotoğraflar sadece bakışımızı olumlamaz, onun sınırlarını da tartışmalı yapar.
Yaratıcı Görüntü Dizisi'nin 2. kitabı olan Kamera Bakışı kitabında Çerkes Karadağ, tayin edici bakışın bir yönüyle zaman üreten bir bakış olduğunu vurgulamakta, öte yandan tarihsel süreç içinde bir zaman kesitinin anlamlı göstergesi yapılan görüntünün, aslında bizzat zamanı öğüten bir mekanizmaya nasıl dönüştürüldüğüne açıklık kazandırmaktadır.