Kampfplatz Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 14 Jacques Ranciere: Bütün Zekalar Eşittir.

Stok Kodu:
3990000031850
Boyut:
16x24
Sayfa Sayısı:
168
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2021-06
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
%25 indirimli
115,00TL
86,25TL
Taksitli fiyat: 9 x 10,54TL
Temin süresi 2-5 gündür.
3990000031850
900854
Kampfplatz Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 14
Kampfplatz Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi Sayı: 14 Jacques Ranciere: Bütün Zekalar Eşittir.
86.25

Herkes duydu mu haberi? Birilerini kızdıracak bu haber eşitliğin ulaşılacak bir he­def değil, her ilişkinin olmazsa olmaz koşulu olduğunu ilan ediyor. Fakat eşitsizlik elçileri için kötü bir haber bu. Onlar eşitlik savunucularını bir ideale, bir ütopyaya ya da bir nostaljiye kapatarak iktidarlarını devam ettirebileceklerini düşünüyor­lardı. Oysa şimdi bir fikir kendi gerçekliğinde ısrar ediyor; kapasiteler ve zekâlar arasındaki eşitlik fikri eşitsizliğin elçileri için beklenmedik bir direnç haline ge­liyor. Jacques Rancière’in estetik, siyaset ve tarih okumalarını kat eden bu fikrin temas ettiği her kavram şimdi soybilimsel güçlerle birleşerek başka bir düşünme ve eyleme sahasına çağırıyor bizleri. Burada bakış açısında büyük bir değişim söz konusu. Kim ve ne olduğumuza dair düşünce çabasını kim ve ne olabileceğimize bağlayan bir değişim. Egemenlerin belirlediği düşünme ve eyleme kalıplarına bir itiraz ve dahası hayatlarımıza gömülü hiyerarşik anlatıları içeriden infilak ettir­me olanağını üreten bir müdahale var karşımızda. Jacques Rancière’le birlikte bu müdahalenin uzamının epistemolojiden estetiğe, siyaset teorisinden felsefe tarihi okumalarına dek genişlediğini görüyoruz. Filozof ve Yoksulları’nda zamanın ve uğraşların bölüşüm mantığını sorunsallaştıran bu müdahaleler dizisi, ezilenlerin, düşünme etkinliğinden dışlanmasına dayalı anlatıları nasıl tersine çevirebileceği­mizin ipuçlarını veriyor. Ezilenler kendi yer ve zamanlarından, kendilerine biçi­len rollerden çıkmaya cüret ettiklerinde meydana gelen düşünme ve eyleme kud­retlerinin izleri sürülüyor. Pedagoji içerisinde oluşan bilgi hiyerarşisinin pratik olarak nasıl kırıldığını gösteren Cahil Hoca, zihinsel özgürleşmenin irade ile zekâ arasındaki ittifak üzerinden gelişebileceğini öne sürüyor. Joseph Jacotot adıyla kutsanan bir zihinsel özgürleşme pratiği içerinde eşitlik önermesinin bizlerden sökülüp alınamayan bir irade önermesi olduğu ortaya koyuluyor. Siyaset Üzerine On Tez, bir yandan arkhe mantığına dayalı her siyaset fikrinin ardındaki para­doksal öğeleri toplarken diğer yandan da bizlere yönetilemeyen ve herhangi bir yönetimin ilkesi olmayan bir demos imgesi sunuyor. Ne yönetme ne de yönetilme yetkisi bulunan, hatta söz söyleme olanağı elinden alınmış demosun her iktidar pratiğinin hatta kendi egemenliğine dayalı bir iktidarın bile altını oyma kapasite­sine nasıl sahip olabildiğini tartışan Demokrasi Nefreti, bir skandalı, “demokratik skandalı” gündemine alıyor. Siyaseti, estetiği ve tarihi dik kesen kurmacaların tam da kendi sınırlarındaki işlemlerini örtbas ederek kendilerini tam ve bütün ola­rak sunabildiklerini işleyen Kurmacanın Kıyıları, bize bir şeyin kendi olmayanla kurduğu eşitsiz ilişkinin izlerini sürmeye davet ediyor. Bilhassa sanat rejimleri içerisinde sanat ile sanat-olmayanı ayıran sınırları bozmak için ortaya koyulan müdahalelerin tartışıldığı Görüntülerin Yazgısı ve Estetiğin Huzursuzluğu, müda­hale dizilerini Jacques Rancière’in “duyulurun paylaşımı” adını verdiği işbölümü mantığının çözümlenmesine doğru ilerletiyor. Şimdi estetiğin bir ortaklık fikri­ne, ortak olanın geri alınmasına yönelik bir ufka açıldığını görüyoruz. Özgürle­şen Seyirci ile birlikte görüntü, söz ve davranışların duyumsanabilir uzamındaki hiyerarşik düzenlemelerin sorgulanması sonucunda seyirci özgürleşmesinin im­kânlarıyla karşılaşıyoruz. Bu müdahale dizileri Uyuşmazlık: Politika ve Felsefe’de mutabakat düzlemlerine aykırı duyumsanabilir uyuşmazlık pratiklerini, Tarihin Adları’nda ise şeyler ile sözcükleri birbirine bağlayan tarih anlatılarının yarattığı kısırdöngülerin ötesine uzanan bir bilgi poetikasını kat ediyor. Jacques Ranciè­re’in düşünce ve eyleme uzamını dışarı açma çabasının bu müdahale dizileriyle güçlenerek ilerlediğini görüyoruz. Béla Tarr, Ertesi Zaman’da egemen anlatıların kurduğu lineer zaman dizilerinin dışında, hislerin yoğunlaştığı ve zamanın ufku­na açıklığın yerleştiği bir ertesi zaman kavramı buluyoruz. Ama yine de şu soru geliyor akla: Nedir tüm bu müdahaleler dizisinin anlamı ve biz bugün bunlara neden kulak verelim? Bu soruya gerçek bir yanıt verebileceğimize inanmamız için Jacques Rancière’in bizlere armağan ettiği eşitlik mefhumuna bir daha dönüyoruz burada. Her türlü simetrik işbölümü fikrinin sorgulandığı, düşünmenin ve eyle­menin, tarihin kadim hiyerarşik anlatıları içerisinden çıkarılıp iradenin kudretine teslim edildiği, özgürleşme fikrinin eşitlik önermesiyle yeniden buluşturulduğu bir düşünce serüveni var karşımızda. Çünkü eşitlik bir aksiyomdur, hareket nok­tamızdır. Eşitliğin yaratıcı müdahalesine ihtiyacımız var. kampfplatz bu sayıda Jacques Rancière’in sunduğu müdahaleler dizisine odaklanıyor ve onun düşünce­sini kavga alanında, hareket halinde anlamaya çalışıyor. Kavga alanı şimdi Jacques Rancière’in şiarıyla müdahalenin olumlayıcı anlamını keşfetmek üzere açılıyor: Bütün zekâlar eşittir.

Kampfplatz bu sayıda sinema bölümünde Bong Joon-ho’nun Parazit filmini gündemine alıyor. Sert bir eşitsizlik rejiminin hüküm sürdüğü, çok yüzlü sınıfsal karşıtlıkların derinleştiği günümüz dünyasına iki aile, iki mekân ve iki sınıfın bö­lünmüş dünyasından bakan film, bize bölünmenin mantığına dair ilginç gözlem­ler sunuyor. Arka planında bir savaş güncesini taşıyan filmin detaylarında birçok ipucu gizli. Bu sayıda detaylardaki ipuçlarını izlemeyi deniyoruz.

Son bir söz daha. Covid-19 pandemisi başladığından beri, gezegen, insan türü, toplum ve kapitalizm üzerine çok şey yazıldı, çok şey söylendi. Ancak henüz bit­memiş bir süreç hakkında söylenen her şey güncellenmeye ihtiyaç duyuyor bir diğer yandan. Belki de düşünme ve eyleme kuvvetlerimize, düşünme ve eyleme imkânlarımıza ne oldu diye sormak gerekir bu noktada. Sinizmin her yana yayıl­dığını görüyoruz. Bir yandan türün sonuna ilişkin eskatolojiler diğer yandan da apolitik gelecek tahayyülleri sarıyor etrafımızı. Tüm bunlar düşünme ile eyleme­nin organik bağını koparırken, düşüncenin müdahale imkânlarını da gölgeliyor. kampfplatz, bu gölgelemeye karşı bir hareketin peşinde. Bu çabasını güçlendire­rek, ortak bir mekân ve zamanın, hiyerarşik olmayan yeni bir anlatının izinde ilerlemeyi deniyor. Kavga alanı terk edilmiş değil. Yeryüzüne inancımızı yeniden icat edeceğimiz bir kriz anındayız. Zekâlar eşit, kavga çetin. Bu kez şu hayırlı ha­beri duyurup ortak olan üzerindeki tahakkümü kırmanın imkânlarını aramaya çalışıyoruz. Eşitsizlik elçileri her zaman söylem alanını kendi mülkleri gördüler, şimdi hiç konuşması beklenmeyenler eşitlik sancağı altında birleşiyor.

Herkes duydu mu haberi? Birilerini kızdıracak bu haber eşitliğin ulaşılacak bir he­def değil, her ilişkinin olmazsa olmaz koşulu olduğunu ilan ediyor. Fakat eşitsizlik elçileri için kötü bir haber bu. Onlar eşitlik savunucularını bir ideale, bir ütopyaya ya da bir nostaljiye kapatarak iktidarlarını devam ettirebileceklerini düşünüyor­lardı. Oysa şimdi bir fikir kendi gerçekliğinde ısrar ediyor; kapasiteler ve zekâlar arasındaki eşitlik fikri eşitsizliğin elçileri için beklenmedik bir direnç haline ge­liyor. Jacques Rancière’in estetik, siyaset ve tarih okumalarını kat eden bu fikrin temas ettiği her kavram şimdi soybilimsel güçlerle birleşerek başka bir düşünme ve eyleme sahasına çağırıyor bizleri. Burada bakış açısında büyük bir değişim söz konusu. Kim ve ne olduğumuza dair düşünce çabasını kim ve ne olabileceğimize bağlayan bir değişim. Egemenlerin belirlediği düşünme ve eyleme kalıplarına bir itiraz ve dahası hayatlarımıza gömülü hiyerarşik anlatıları içeriden infilak ettir­me olanağını üreten bir müdahale var karşımızda. Jacques Rancière’le birlikte bu müdahalenin uzamının epistemolojiden estetiğe, siyaset teorisinden felsefe tarihi okumalarına dek genişlediğini görüyoruz. Filozof ve Yoksulları’nda zamanın ve uğraşların bölüşüm mantığını sorunsallaştıran bu müdahaleler dizisi, ezilenlerin, düşünme etkinliğinden dışlanmasına dayalı anlatıları nasıl tersine çevirebileceği­mizin ipuçlarını veriyor. Ezilenler kendi yer ve zamanlarından, kendilerine biçi­len rollerden çıkmaya cüret ettiklerinde meydana gelen düşünme ve eyleme kud­retlerinin izleri sürülüyor. Pedagoji içerisinde oluşan bilgi hiyerarşisinin pratik olarak nasıl kırıldığını gösteren Cahil Hoca, zihinsel özgürleşmenin irade ile zekâ arasındaki ittifak üzerinden gelişebileceğini öne sürüyor. Joseph Jacotot adıyla kutsanan bir zihinsel özgürleşme pratiği içerinde eşitlik önermesinin bizlerden sökülüp alınamayan bir irade önermesi olduğu ortaya koyuluyor. Siyaset Üzerine On Tez, bir yandan arkhe mantığına dayalı her siyaset fikrinin ardındaki para­doksal öğeleri toplarken diğer yandan da bizlere yönetilemeyen ve herhangi bir yönetimin ilkesi olmayan bir demos imgesi sunuyor. Ne yönetme ne de yönetilme yetkisi bulunan, hatta söz söyleme olanağı elinden alınmış demosun her iktidar pratiğinin hatta kendi egemenliğine dayalı bir iktidarın bile altını oyma kapasite­sine nasıl sahip olabildiğini tartışan Demokrasi Nefreti, bir skandalı, “demokratik skandalı” gündemine alıyor. Siyaseti, estetiği ve tarihi dik kesen kurmacaların tam da kendi sınırlarındaki işlemlerini örtbas ederek kendilerini tam ve bütün ola­rak sunabildiklerini işleyen Kurmacanın Kıyıları, bize bir şeyin kendi olmayanla kurduğu eşitsiz ilişkinin izlerini sürmeye davet ediyor. Bilhassa sanat rejimleri içerisinde sanat ile sanat-olmayanı ayıran sınırları bozmak için ortaya koyulan müdahalelerin tartışıldığı Görüntülerin Yazgısı ve Estetiğin Huzursuzluğu, müda­hale dizilerini Jacques Rancière’in “duyulurun paylaşımı” adını verdiği işbölümü mantığının çözümlenmesine doğru ilerletiyor. Şimdi estetiğin bir ortaklık fikri­ne, ortak olanın geri alınmasına yönelik bir ufka açıldığını görüyoruz. Özgürle­şen Seyirci ile birlikte görüntü, söz ve davranışların duyumsanabilir uzamındaki hiyerarşik düzenlemelerin sorgulanması sonucunda seyirci özgürleşmesinin im­kânlarıyla karşılaşıyoruz. Bu müdahale dizileri Uyuşmazlık: Politika ve Felsefe’de mutabakat düzlemlerine aykırı duyumsanabilir uyuşmazlık pratiklerini, Tarihin Adları’nda ise şeyler ile sözcükleri birbirine bağlayan tarih anlatılarının yarattığı kısırdöngülerin ötesine uzanan bir bilgi poetikasını kat ediyor. Jacques Ranciè­re’in düşünce ve eyleme uzamını dışarı açma çabasının bu müdahale dizileriyle güçlenerek ilerlediğini görüyoruz. Béla Tarr, Ertesi Zaman’da egemen anlatıların kurduğu lineer zaman dizilerinin dışında, hislerin yoğunlaştığı ve zamanın ufku­na açıklığın yerleştiği bir ertesi zaman kavramı buluyoruz. Ama yine de şu soru geliyor akla: Nedir tüm bu müdahaleler dizisinin anlamı ve biz bugün bunlara neden kulak verelim? Bu soruya gerçek bir yanıt verebileceğimize inanmamız için Jacques Rancière’in bizlere armağan ettiği eşitlik mefhumuna bir daha dönüyoruz burada. Her türlü simetrik işbölümü fikrinin sorgulandığı, düşünmenin ve eyle­menin, tarihin kadim hiyerarşik anlatıları içerisinden çıkarılıp iradenin kudretine teslim edildiği, özgürleşme fikrinin eşitlik önermesiyle yeniden buluşturulduğu bir düşünce serüveni var karşımızda. Çünkü eşitlik bir aksiyomdur, hareket nok­tamızdır. Eşitliğin yaratıcı müdahalesine ihtiyacımız var. kampfplatz bu sayıda Jacques Rancière’in sunduğu müdahaleler dizisine odaklanıyor ve onun düşünce­sini kavga alanında, hareket halinde anlamaya çalışıyor. Kavga alanı şimdi Jacques Rancière’in şiarıyla müdahalenin olumlayıcı anlamını keşfetmek üzere açılıyor: Bütün zekâlar eşittir.

Kampfplatz bu sayıda sinema bölümünde Bong Joon-ho’nun Parazit filmini gündemine alıyor. Sert bir eşitsizlik rejiminin hüküm sürdüğü, çok yüzlü sınıfsal karşıtlıkların derinleştiği günümüz dünyasına iki aile, iki mekân ve iki sınıfın bö­lünmüş dünyasından bakan film, bize bölünmenin mantığına dair ilginç gözlem­ler sunuyor. Arka planında bir savaş güncesini taşıyan filmin detaylarında birçok ipucu gizli. Bu sayıda detaylardaki ipuçlarını izlemeyi deniyoruz.

Son bir söz daha. Covid-19 pandemisi başladığından beri, gezegen, insan türü, toplum ve kapitalizm üzerine çok şey yazıldı, çok şey söylendi. Ancak henüz bit­memiş bir süreç hakkında söylenen her şey güncellenmeye ihtiyaç duyuyor bir diğer yandan. Belki de düşünme ve eyleme kuvvetlerimize, düşünme ve eyleme imkânlarımıza ne oldu diye sormak gerekir bu noktada. Sinizmin her yana yayıl­dığını görüyoruz. Bir yandan türün sonuna ilişkin eskatolojiler diğer yandan da apolitik gelecek tahayyülleri sarıyor etrafımızı. Tüm bunlar düşünme ile eyleme­nin organik bağını koparırken, düşüncenin müdahale imkânlarını da gölgeliyor. kampfplatz, bu gölgelemeye karşı bir hareketin peşinde. Bu çabasını güçlendire­rek, ortak bir mekân ve zamanın, hiyerarşik olmayan yeni bir anlatının izinde ilerlemeyi deniyor. Kavga alanı terk edilmiş değil. Yeryüzüne inancımızı yeniden icat edeceğimiz bir kriz anındayız. Zekâlar eşit, kavga çetin. Bu kez şu hayırlı ha­beri duyurup ortak olan üzerindeki tahakkümü kırmanın imkânlarını aramaya çalışıyoruz. Eşitsizlik elçileri her zaman söylem alanını kendi mülkleri gördüler, şimdi hiç konuşması beklenmeyenler eşitlik sancağı altında birleşiyor.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat