Kendimi hiç bu kadar hafif hissetmedim ben. Bunun adı tüm ağırlıklardan arınmış bir huzur. Beyaz ışıklı bir körlük… Körlüğün karanlık olduğunu düşünürdüm hep. Değilmiş demek. Sonsuz bir beyazlık ve boşluk... Gözümle göremediğim her şey film şeridi gibi hızla akıyor zihnimde. Her biri diğeriyle bağlantısız... Suretler, mekânlar, eşyalar dağılmış yapboz parçaları gibi uçuşuyor. Beyaz körlüğün içinde yüzüyorum, o kadar güzel ki. Mutsuzluk ve acı yok.
Hayat denen rüzgâr, Kemal ve Zühre'yi bambaşka hikâyelerin bağrından koparıp bir çınar ağacının dalına bırakır. Kanadı kırık kuşlar gibidir her ikisi de... Zühre ne kadar uzak durmak istese de ne İstanbul'un ne de Kemal'in hikâyesinin bir parçası olmaktan geri kalabilir.
Sibel Saçık'ın akıcı bir dille kaleme aldığı Kapıların Ardı, aileye, özleme ve hayata dair her ayrıntıyı bulabileceğiniz, merak, şefkat, sevgi, heyecan ve üzüntü gibi insana özgü sayısız duyguyla okuyabileceğiniz kıymetli bir eser.
Kendimi hiç bu kadar hafif hissetmedim ben. Bunun adı tüm ağırlıklardan arınmış bir huzur. Beyaz ışıklı bir körlük… Körlüğün karanlık olduğunu düşünürdüm hep. Değilmiş demek. Sonsuz bir beyazlık ve boşluk... Gözümle göremediğim her şey film şeridi gibi hızla akıyor zihnimde. Her biri diğeriyle bağlantısız... Suretler, mekânlar, eşyalar dağılmış yapboz parçaları gibi uçuşuyor. Beyaz körlüğün içinde yüzüyorum, o kadar güzel ki. Mutsuzluk ve acı yok.
Hayat denen rüzgâr, Kemal ve Zühre'yi bambaşka hikâyelerin bağrından koparıp bir çınar ağacının dalına bırakır. Kanadı kırık kuşlar gibidir her ikisi de... Zühre ne kadar uzak durmak istese de ne İstanbul'un ne de Kemal'in hikâyesinin bir parçası olmaktan geri kalabilir.
Sibel Saçık'ın akıcı bir dille kaleme aldığı Kapıların Ardı, aileye, özleme ve hayata dair her ayrıntıyı bulabileceğiniz, merak, şefkat, sevgi, heyecan ve üzüntü gibi insana özgü sayısız duyguyla okuyabileceğiniz kıymetli bir eser.