“Kamusal kaygı ve korkuların odak ve çıkış noktaları olagelen televizyon haberleri, gazete başlıkları, politik konuşmalar ve internet tweet’leri bugünlerde “göç krizi”ne referanslarla dolup taşıyor; görünüşe göre Avrupa’yı istila ederek, bildiğimiz, uyguladığımız ve el üstünde tuttuğumuz yaşam şeklinin çöküşü ve ölümüne işaret ediyor. Bu kriz, an itibariyle, kanaat oluşturucuların açtığı insan zihni ve duygularını işgal etme ve tabi kılma yönündeki daimi savaşın politik doğrucu bir tür kod adıdır. Bu savaş alanından yapılan haber yayınının etkisi hakiki bir “ahlaki paniğe” neden olmaya başlıyor.
Ben bu sözleri yazarken, nasırlaşmış bir duyarsızlık ve ahlaki körlükten doğan başka bir trajedi gelip çatmak için pusuda bekliyor. Kamuoyunun, reyting açgözlüsü medya ile işbirliği içinde “mülteci trajedisinden bıkkınlık” noktasına doğru gitgide ve durmaksızın yaklaştığına dair işaretler birikiyor. Boğulmuş çocuklar, aceleyle dikilen duvarlar, dikenli teller, aşırı kalabalık toplama kampları ve göçmenlere baş belası muamelesi etme konusunda birbiriyle rekabet eden hükümetler, kıl payı kurtulma ve güvenlik için seyahatin sinir bozucu tehlikeleri; tüm bu ahlaki rezaletler hiç olmadığı kadar az haber niteliği taşıyor ve gittikçe daha seyrek olarak “haberler”de yer alıyor. Ne yazık ki, şokların kaderi normalliğin rutinine dönüşüyor; kendini tüketen, gözden kaybolan ve unutulma örtüsüne sarılarak vicdanlardan kaybolan ahlaki paniğin rutinine...” (Zygmunt Bauman)
Zygmunt Bauman bu kitabında çağımızın en önemli sorunlarından birini eleştirel bir perspektiften hareketle masaya yatırıyor: Göçmenlik meselesi…
“Kamusal kaygı ve korkuların odak ve çıkış noktaları olagelen televizyon haberleri, gazete başlıkları, politik konuşmalar ve internet tweet’leri bugünlerde “göç krizi”ne referanslarla dolup taşıyor; görünüşe göre Avrupa’yı istila ederek, bildiğimiz, uyguladığımız ve el üstünde tuttuğumuz yaşam şeklinin çöküşü ve ölümüne işaret ediyor. Bu kriz, an itibariyle, kanaat oluşturucuların açtığı insan zihni ve duygularını işgal etme ve tabi kılma yönündeki daimi savaşın politik doğrucu bir tür kod adıdır. Bu savaş alanından yapılan haber yayınının etkisi hakiki bir “ahlaki paniğe” neden olmaya başlıyor.
Ben bu sözleri yazarken, nasırlaşmış bir duyarsızlık ve ahlaki körlükten doğan başka bir trajedi gelip çatmak için pusuda bekliyor. Kamuoyunun, reyting açgözlüsü medya ile işbirliği içinde “mülteci trajedisinden bıkkınlık” noktasına doğru gitgide ve durmaksızın yaklaştığına dair işaretler birikiyor. Boğulmuş çocuklar, aceleyle dikilen duvarlar, dikenli teller, aşırı kalabalık toplama kampları ve göçmenlere baş belası muamelesi etme konusunda birbiriyle rekabet eden hükümetler, kıl payı kurtulma ve güvenlik için seyahatin sinir bozucu tehlikeleri; tüm bu ahlaki rezaletler hiç olmadığı kadar az haber niteliği taşıyor ve gittikçe daha seyrek olarak “haberler”de yer alıyor. Ne yazık ki, şokların kaderi normalliğin rutinine dönüşüyor; kendini tüketen, gözden kaybolan ve unutulma örtüsüne sarılarak vicdanlardan kaybolan ahlaki paniğin rutinine...” (Zygmunt Bauman)
Zygmunt Bauman bu kitabında çağımızın en önemli sorunlarından birini eleştirel bir perspektiften hareketle masaya yatırıyor: Göçmenlik meselesi…