İnsanoğlu kimi zaman savaş, doğal afetler, sürgün gibi “zorunlu” nedenlerle, kimi zamanda yaşadıkları yerlerden daha iyi yaşam koşullarına ulaşmak için “gönüllü” olarak göç etmiştir. Hz. Adem ve Havva’nın Cennetten çıkartılıp dünyaya gönderilmesi ile ilk göç başlamıştır. Göç küresel bir sorun olarak geçmişte daha çok ekonomik gerekçelerle ortaya çıkarken, günümüzde daha çok savaş ve toplumsal şiddet olaylarından kaynaklanmaktadır. Göçler çağı ya da mülteci/sığınmacı yüzyılı olarak adlandırılan içinde yaşadığımız dönemde, bütün toplumlar göçlerin yol açtığı farklı sorunlarla karşı karşıyadır. Göç ve sığınma hareketleriyle ilişkili doğrudan ya da dolaylı sorunlar ve değişimler ülkelerin yönetimlerini farklı politikalar geliştirmeye zorlamaktadır. Göç ülkesi niteliğini taşıyan diğer ülkeler gibi Türkiye açısından da “yeni gelenler”in uyumu, ev sahibi toplumla etkileşimleri ve eğitim süreçleri hayatî bir önem taşımaktadır. Artık sığınmacılarla ev sahibi toplum olarak Türkiye aynı sorunları ve geleceği paylaşmaktadır. Sığınmacı konumundan daha öte artık yerleşik pozisyona geçen, sayıları 4 milyonu bulan bu insanların uyumu, eğitim sürecine entegrasyonu ve gelecekleri nasıl sağlanacaktır? sorusuna cevap verilmesi gerekmektedir. Bu kitap aslında bu motivasyonla alanında yetkin akademisyenler tarafından bir ölçüde bu soruya cevap aramak ve katkı sunmak amacıyla kaleme alınmıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin yaşanan ya da gelecekte yaşanabilecek olan göç akınlarına ve sonrasına yönelik çözümlere ilişkin tedbirler alması gerekmektedir.
İnsanoğlu kimi zaman savaş, doğal afetler, sürgün gibi “zorunlu” nedenlerle, kimi zamanda yaşadıkları yerlerden daha iyi yaşam koşullarına ulaşmak için “gönüllü” olarak göç etmiştir. Hz. Adem ve Havva’nın Cennetten çıkartılıp dünyaya gönderilmesi ile ilk göç başlamıştır. Göç küresel bir sorun olarak geçmişte daha çok ekonomik gerekçelerle ortaya çıkarken, günümüzde daha çok savaş ve toplumsal şiddet olaylarından kaynaklanmaktadır. Göçler çağı ya da mülteci/sığınmacı yüzyılı olarak adlandırılan içinde yaşadığımız dönemde, bütün toplumlar göçlerin yol açtığı farklı sorunlarla karşı karşıyadır. Göç ve sığınma hareketleriyle ilişkili doğrudan ya da dolaylı sorunlar ve değişimler ülkelerin yönetimlerini farklı politikalar geliştirmeye zorlamaktadır. Göç ülkesi niteliğini taşıyan diğer ülkeler gibi Türkiye açısından da “yeni gelenler”in uyumu, ev sahibi toplumla etkileşimleri ve eğitim süreçleri hayatî bir önem taşımaktadır. Artık sığınmacılarla ev sahibi toplum olarak Türkiye aynı sorunları ve geleceği paylaşmaktadır. Sığınmacı konumundan daha öte artık yerleşik pozisyona geçen, sayıları 4 milyonu bulan bu insanların uyumu, eğitim sürecine entegrasyonu ve gelecekleri nasıl sağlanacaktır? sorusuna cevap verilmesi gerekmektedir. Bu kitap aslında bu motivasyonla alanında yetkin akademisyenler tarafından bir ölçüde bu soruya cevap aramak ve katkı sunmak amacıyla kaleme alınmıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin yaşanan ya da gelecekte yaşanabilecek olan göç akınlarına ve sonrasına yönelik çözümlere ilişkin tedbirler alması gerekmektedir.