Ralf Rothmann Baharda Ölmek ile başlayıp O Yazın Tanrısı ile devam eden üçlemesini Kar Altındaki Gece romanıyla tamamlıyor.
1945, kış: 16 yaşındaki Elisabeth kendisini tedavi eden firari Rus askerle birlikte bir sığınaktadır. Soba borusu deliğinden karda yürüyenlerin ayak seslerini işitir; yukarıdaki yaşamının onsuz akıp gittiğini, tanıdığı ve sevdiği tüm insanların onu aramayı çoktan bıraktığını ve onun orada yattığını bilmeden kaskatı donmuş topraktan uzaklaştıklarını hayal eder. Ve hayallerde kaybolduğu bir an böyle iyi olduğunu, bir daha onların yanına, hiçbirinin yanına, yukarıya çıkmak istemediğini, sonsuza dek Dimitri’yle bu gecede, karın altındaki bu sıcak barışta yaşamayı arzular...
“Sac barakamız hep soğuk olurdu, demir soba sıcağı geceden sabaha tutmazdı, ufaklık da gece uyanmış, pijamasıyla sendeleye sendeleye otlakta yürümüş, çıplak ayak... Diz yüksekliğinde duvarla çevrili gübre çukurunu görüyor, e tabii sabah ayazında üstünden dumanlar tütüyor, herhalde sıcak banyo sandı. Neyse işte içine girip oturuyor, neşe içinde kafasını bir güzel kahverengi pis suyla yıkıyor... Oranın mayalanma yüzünden belli bir ısısı vardı, ne olursa olsun bizim kümes gibi odadan daha sıcak olduğu kesindi... Ben bütün o korku ve dehşetin içinde ne düşündüm biliyor musun: Evet, işte bizim hayatımız bu. Gübrenin içinde oturuyoruz, gübrenin içinde büyüyoruz, gübre gibi kokuyoruz ve her zaman da böyle olacak...”
Kar Altındaki Gece, Rothmann’ın en iyi kitaplarından biri.
Rainer Moritz, Neue Zürcher Zeitung
Ralf Rothmann Baharda Ölmek ile başlayıp O Yazın Tanrısı ile devam eden üçlemesini Kar Altındaki Gece romanıyla tamamlıyor.
1945, kış: 16 yaşındaki Elisabeth kendisini tedavi eden firari Rus askerle birlikte bir sığınaktadır. Soba borusu deliğinden karda yürüyenlerin ayak seslerini işitir; yukarıdaki yaşamının onsuz akıp gittiğini, tanıdığı ve sevdiği tüm insanların onu aramayı çoktan bıraktığını ve onun orada yattığını bilmeden kaskatı donmuş topraktan uzaklaştıklarını hayal eder. Ve hayallerde kaybolduğu bir an böyle iyi olduğunu, bir daha onların yanına, hiçbirinin yanına, yukarıya çıkmak istemediğini, sonsuza dek Dimitri’yle bu gecede, karın altındaki bu sıcak barışta yaşamayı arzular...
“Sac barakamız hep soğuk olurdu, demir soba sıcağı geceden sabaha tutmazdı, ufaklık da gece uyanmış, pijamasıyla sendeleye sendeleye otlakta yürümüş, çıplak ayak... Diz yüksekliğinde duvarla çevrili gübre çukurunu görüyor, e tabii sabah ayazında üstünden dumanlar tütüyor, herhalde sıcak banyo sandı. Neyse işte içine girip oturuyor, neşe içinde kafasını bir güzel kahverengi pis suyla yıkıyor... Oranın mayalanma yüzünden belli bir ısısı vardı, ne olursa olsun bizim kümes gibi odadan daha sıcak olduğu kesindi... Ben bütün o korku ve dehşetin içinde ne düşündüm biliyor musun: Evet, işte bizim hayatımız bu. Gübrenin içinde oturuyoruz, gübrenin içinde büyüyoruz, gübre gibi kokuyoruz ve her zaman da böyle olacak...”
Kar Altındaki Gece, Rothmann’ın en iyi kitaplarından biri.
Rainer Moritz, Neue Zürcher Zeitung