Bazı insanlar için "7’sinde neyse 70’inde de o" denir. Sezai Ekinci’nin karakteristik özellikleri de son nefesine kadar öz olarak hiç değişmedi. 1975’lerin genç devrimcisi Sezai nasıl biriyse, 27 yıl süren kesintisiz bir mücadele sürecinin ardından son nefesini veren komünist önder Sezai’si de aynıydı. Hep devrimin hamalı... Hep emekçi... Hep bağırtısız çağırtısız... Hep tereddütsüz... Hep gözükara..."27 yıl boyunca değişmemiş olmak" bir komünist için normalde övgü olamaz!.. Marksist-Leninistler için "değişmemek", aslında donmanın, hayatiyet kaybı ve politik ölümün ifadesidir. 20. yüzyılın parti pratikleri ve sosyalizm deneyimleri sırasında uğruna nice bedellerin ödendiği tarihsel başarı ve ilerlemelerin bile arkasının getirilemeyip tüketilişinin derinlerdeki tayin edici nedeni de zaten bu hayatiyet kaybı ve donma değil midir? Ama, Manifesto’nun da o olağanüstü özlü tanımıyla "katı olan her şeyin buharlaştığı" 1980’ler sonrasının postmodern "değişim" örnekleriyle bir zamanlar "devrimci" olanların savruldukları halleri gördükten sonra, bunun bir yönüyle de nasıl bir erdem olduğu gerçeği kendini daha net gösteriyor.
Bazı insanlar için "7’sinde neyse 70’inde de o" denir. Sezai Ekinci’nin karakteristik özellikleri de son nefesine kadar öz olarak hiç değişmedi. 1975’lerin genç devrimcisi Sezai nasıl biriyse, 27 yıl süren kesintisiz bir mücadele sürecinin ardından son nefesini veren komünist önder Sezai’si de aynıydı. Hep devrimin hamalı... Hep emekçi... Hep bağırtısız çağırtısız... Hep tereddütsüz... Hep gözükara..."27 yıl boyunca değişmemiş olmak" bir komünist için normalde övgü olamaz!.. Marksist-Leninistler için "değişmemek", aslında donmanın, hayatiyet kaybı ve politik ölümün ifadesidir. 20. yüzyılın parti pratikleri ve sosyalizm deneyimleri sırasında uğruna nice bedellerin ödendiği tarihsel başarı ve ilerlemelerin bile arkasının getirilemeyip tüketilişinin derinlerdeki tayin edici nedeni de zaten bu hayatiyet kaybı ve donma değil midir? Ama, Manifesto’nun da o olağanüstü özlü tanımıyla "katı olan her şeyin buharlaştığı" 1980’ler sonrasının postmodern "değişim" örnekleriyle bir zamanlar "devrimci" olanların savruldukları halleri gördükten sonra, bunun bir yönüyle de nasıl bir erdem olduğu gerçeği kendini daha net gösteriyor.