Türkiye’de merkez siyasette teorik ve pratik siyaseti bir arada götürebilen, entelektüel uğraşını toplum lehine dönüşüm iddiasını merkeze alarak yürüten Bülent Ecevit, bu açıdan merkez siyasetin diğer aktörlerinden ayrışmaktadır. Onu, sol siyaset açısından nevi şahsına münhasır kılan özelliği ise sol siyasetin ithal, sekter ve teorikliğine karşı, ithal ikameci, yenilikçi ve pratik bir sol anlayış ortaya koyabilmiş olmasıdır. O, sol siyasetin kendisine Atatürk üzerinden meşruiyet yaratarak devleti tahrip etmeyi de bir yöntem olarak gördüğü 1980 öncesi dönemde de sol tarafından aydın olmanın amentüsünün Kemalizme ağır yergiler sıralamak olarak algılandığı 1980 sonrası dönemde de Kemalist-sol çizginin devletlû yanını temsil etmiştir. Sosyalist solun teorik zemininin devlete negatif bakışına karşı, Kemalizmin devlet kurucu rolüyle, sosyal demokrasinin devleti istediği toplumsal dönüşümü gerçekleştirmek için faydalı bir araç olarak gören teorik zeminini harmanlayarak hedefine devleti değil, “bozuk düzen”i koymuştur.
Ecevit, tüm siyasi hayatı boyunca devlete karşı ayaklanan bir sınıf kinini değil, devleti altyapı kurumları açısından daha eşitlikçi ve bunun doğal sonucu olarak da özgürlükler açısından daha zengin bir ülke yaratmak amacıyla meşru siyaset zemininde hareket eden “halk kesimi”ni hedeflediği siyasi, sosyal ve iktisadi dönüşümün merkezine koymuştur. 12 Eylül sonrası dönemin, 1980’lerin hem Türkiye hem de dünya açısından birçok dönüşüme sahne olmasına karşın Ecevit, DSP projesiyle ortaya çıkmış ve halkı bizatihi siyasetin öznesi yapmayı hedefleyen bir iddia ortaya koymuştur. Ancak Ecevit’in bu çabası, Türkiye ve dünya dengesindeki pratik siyasetin sınırlılıkları ve 12 Eylül öncesinin çeşitli travmalarını hatırlatan post-travma atakları dolayısıyla gerçekleşememiş ve DSP de bu doğrultuda dönüşmüştür. İşte bu çalışma, bir yandan DSP’nin bu dönüşümüne sebep olan iktisadi, sosyal ve siyasal gelişmeleri değerlendirirken, diğer yandan da Ecevit’in erken dönem liderliğindeki iddialarından DSP ve iktidar dönemlerine ne kaldığını değerlendirme amacındadır. Bir materyalist ve Keynezyen dönem siyasetçisi olan Ecevit’in DSP projesinde, post-materyalist döneme ve neoliberal iktisadi birikim modeline verdiği reaksiyonların izini sürmek ve önceki dönemiyle mukayese etmek de bu kitabın iddiaları arasındadır.
Türkiye’de merkez siyasette teorik ve pratik siyaseti bir arada götürebilen, entelektüel uğraşını toplum lehine dönüşüm iddiasını merkeze alarak yürüten Bülent Ecevit, bu açıdan merkez siyasetin diğer aktörlerinden ayrışmaktadır. Onu, sol siyaset açısından nevi şahsına münhasır kılan özelliği ise sol siyasetin ithal, sekter ve teorikliğine karşı, ithal ikameci, yenilikçi ve pratik bir sol anlayış ortaya koyabilmiş olmasıdır. O, sol siyasetin kendisine Atatürk üzerinden meşruiyet yaratarak devleti tahrip etmeyi de bir yöntem olarak gördüğü 1980 öncesi dönemde de sol tarafından aydın olmanın amentüsünün Kemalizme ağır yergiler sıralamak olarak algılandığı 1980 sonrası dönemde de Kemalist-sol çizginin devletlû yanını temsil etmiştir. Sosyalist solun teorik zemininin devlete negatif bakışına karşı, Kemalizmin devlet kurucu rolüyle, sosyal demokrasinin devleti istediği toplumsal dönüşümü gerçekleştirmek için faydalı bir araç olarak gören teorik zeminini harmanlayarak hedefine devleti değil, “bozuk düzen”i koymuştur.
Ecevit, tüm siyasi hayatı boyunca devlete karşı ayaklanan bir sınıf kinini değil, devleti altyapı kurumları açısından daha eşitlikçi ve bunun doğal sonucu olarak da özgürlükler açısından daha zengin bir ülke yaratmak amacıyla meşru siyaset zemininde hareket eden “halk kesimi”ni hedeflediği siyasi, sosyal ve iktisadi dönüşümün merkezine koymuştur. 12 Eylül sonrası dönemin, 1980’lerin hem Türkiye hem de dünya açısından birçok dönüşüme sahne olmasına karşın Ecevit, DSP projesiyle ortaya çıkmış ve halkı bizatihi siyasetin öznesi yapmayı hedefleyen bir iddia ortaya koymuştur. Ancak Ecevit’in bu çabası, Türkiye ve dünya dengesindeki pratik siyasetin sınırlılıkları ve 12 Eylül öncesinin çeşitli travmalarını hatırlatan post-travma atakları dolayısıyla gerçekleşememiş ve DSP de bu doğrultuda dönüşmüştür. İşte bu çalışma, bir yandan DSP’nin bu dönüşümüne sebep olan iktisadi, sosyal ve siyasal gelişmeleri değerlendirirken, diğer yandan da Ecevit’in erken dönem liderliğindeki iddialarından DSP ve iktidar dönemlerine ne kaldığını değerlendirme amacındadır. Bir materyalist ve Keynezyen dönem siyasetçisi olan Ecevit’in DSP projesinde, post-materyalist döneme ve neoliberal iktisadi birikim modeline verdiği reaksiyonların izini sürmek ve önceki dönemiyle mukayese etmek de bu kitabın iddiaları arasındadır.