Kaşgarlı Mahmut onbirinci asırda yaşamış büyük bir Türk alimidir. Devrin Türkçesinin büyük ve harikulade bir lügatini yazmıştır. Divanü Lügat-it-Türk adını taşıyan bu eserin bugün yer yüzünde bir tek yazma nüshası vardır. O da İstanbulda Fatih Millet Kütüphanesinde Ali Emir-i kitapları arasındadır. Kaşgarlı Mahmudun diğer eserleri maalesef ele geçmemiştir. İlk devlet kuruculuğu tarihinden bu yana, sıkı sıkı ya milli diline bağlı kalan Türk dünyası, 5. asırdaki yazılı abideleriyle ortaya çıkmış, Türk diline milli bir devler dili hakimiyeti temin etmiştir. Daha milâttan önce ikinci asırda, milli bir şairi ile tanınan Orta Asya Türkleri, komşuları bulunan kuvvetli Çin medeniyetinin baskısına ve durmadan devam edegelen savaşlara rağmen ana dillerini işleyerek onu yazı dili, edebî dil haline getirmeği başarmışlardır. 5. asır Yenisey ve civarının Kırgız Türklerine ait kitabeleri ile, daha sonraki Orhun kitabeleri, bu çağ Orta Asya Türklü ğünün, tarihi vesikalar diliyle konuştuklarını ortaya koymuştur. Hatta matbaa kurarak Türk dilli, Orhun hurufatlı kitapların baskısını dahi temin etmişlerdir. Bu suretle, Orta Asyanın göbeğinde yerleşmiş ve diğer milletlerle geniş temasta bulunmuş olan Türkler, müşterek ana yurt çevresinde, karma medeniyet kaynaşmasında dahi dillerini muhafaza etmiş ve komşularına bir çok yeni şeyler aşılamışlardır. Orhun kitabelerinin yalnız Türk milletine mahsus bir tarihî hitabe olmayıp, Türk komşularına da Türk tarihini ve milli Türk dilim aşılamaya yarar bir vesika olduğuna, bugün artık şüphe kalmamıştır. Tarih yazmayı ve devlet sırrını öz vatandaşına devretme geleneğini kuran bu âbideler eğer elimize geçmemiş olsaydı, belki bugün Kaşgarlı Mahmudun Divanü Lügat-it-Türk adlı eserine de ihtiyaç duyulmamış olurdu. Bunlarla Türkün hükümran bulunduğu ülkelerde, 1500 yıl önce, milli bir dilde yazı yazma zarureti mevcut olmuş olduğu meydana çıkmaktadır. Zamanla bu milli bir gelenek haline getirilerek, Türklerin yerleştikleri, devlet kurdukları, hatta konup göçtükleri bütün sahalarda devam ettirilmiş, Türk dilli medenî abidelerin türeyişini sağlamıştır
Kaşgarlı Mahmut onbirinci asırda yaşamış büyük bir Türk alimidir. Devrin Türkçesinin büyük ve harikulade bir lügatini yazmıştır. Divanü Lügat-it-Türk adını taşıyan bu eserin bugün yer yüzünde bir tek yazma nüshası vardır. O da İstanbulda Fatih Millet Kütüphanesinde Ali Emir-i kitapları arasındadır. Kaşgarlı Mahmudun diğer eserleri maalesef ele geçmemiştir. İlk devlet kuruculuğu tarihinden bu yana, sıkı sıkı ya milli diline bağlı kalan Türk dünyası, 5. asırdaki yazılı abideleriyle ortaya çıkmış, Türk diline milli bir devler dili hakimiyeti temin etmiştir. Daha milâttan önce ikinci asırda, milli bir şairi ile tanınan Orta Asya Türkleri, komşuları bulunan kuvvetli Çin medeniyetinin baskısına ve durmadan devam edegelen savaşlara rağmen ana dillerini işleyerek onu yazı dili, edebî dil haline getirmeği başarmışlardır. 5. asır Yenisey ve civarının Kırgız Türklerine ait kitabeleri ile, daha sonraki Orhun kitabeleri, bu çağ Orta Asya Türklü ğünün, tarihi vesikalar diliyle konuştuklarını ortaya koymuştur. Hatta matbaa kurarak Türk dilli, Orhun hurufatlı kitapların baskısını dahi temin etmişlerdir. Bu suretle, Orta Asyanın göbeğinde yerleşmiş ve diğer milletlerle geniş temasta bulunmuş olan Türkler, müşterek ana yurt çevresinde, karma medeniyet kaynaşmasında dahi dillerini muhafaza etmiş ve komşularına bir çok yeni şeyler aşılamışlardır. Orhun kitabelerinin yalnız Türk milletine mahsus bir tarihî hitabe olmayıp, Türk komşularına da Türk tarihini ve milli Türk dilim aşılamaya yarar bir vesika olduğuna, bugün artık şüphe kalmamıştır. Tarih yazmayı ve devlet sırrını öz vatandaşına devretme geleneğini kuran bu âbideler eğer elimize geçmemiş olsaydı, belki bugün Kaşgarlı Mahmudun Divanü Lügat-it-Türk adlı eserine de ihtiyaç duyulmamış olurdu. Bunlarla Türkün hükümran bulunduğu ülkelerde, 1500 yıl önce, milli bir dilde yazı yazma zarureti mevcut olmuş olduğu meydana çıkmaktadır. Zamanla bu milli bir gelenek haline getirilerek, Türklerin yerleştikleri, devlet kurdukları, hatta konup göçtükleri bütün sahalarda devam ettirilmiş, Türk dilli medenî abidelerin türeyişini sağlamıştır