Bektaşilik 1826’da dönemin “zalim” padişahı tarafından yasaklandı. Adeta yok edilmek istenen Bektaşilik hakkında her türlü olumsuz görüş ileri sürüldü ve propagandalar yapıldı. Bektaşilik aleyhine yürütülen bu siyasetin başını ilmiye mensupları çekiyordu. 1871 yılında Harputlu Hoca İshak Efendi türlü iftira ve dedikodularla kaleme aldığı Kâşifü’l-Esrar adlı eserinde Bektaşiliği Hurufilikle özdeşleştirdi ve bu nâzenin yola saldırıları zirveye çıkardı. İktidar gücünün arkasında olmasının avantajıyla eser birkaç baskı birden yaptı. Bu iftira dolu esere Bektaşilerden ilk reddiye dönemin Şahkulu Sultan Dergâhı Postnişini Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’dan geldi. Fakat Dedebaba’nın Kâşifü’l-Esrar Reddiyesi’nin yayınlanmasına dönemin Osmanlı yönetimi “fitneye” sebep olur, “içinde hakarete varan ifadeler var” gerekçeleriyle izin vermedi. Bu açıkçası bir çifte standarttı. Eser ne yazık ki günümüze kadar da kütüphanelerin tozlu raflarına terk edildi. En azından yok edilmemiş olması bir lütuf olsa gerek! Bu çalışmada 1874 yılında kaleme alınmış ve o günden beri el yazması olarak kalmış olan Reddiye ilk defa günümüz Türkçesi’nde yayına sunulmaktadır. Şimdiye kadar yayınlanmamış bu eserin Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin 750. vefat yıldönümünde okuyucuya sunulması ise bizim o nâzenin yoluna bir vefamızdır.
Bektaşilik 1826’da dönemin “zalim” padişahı tarafından yasaklandı. Adeta yok edilmek istenen Bektaşilik hakkında her türlü olumsuz görüş ileri sürüldü ve propagandalar yapıldı. Bektaşilik aleyhine yürütülen bu siyasetin başını ilmiye mensupları çekiyordu. 1871 yılında Harputlu Hoca İshak Efendi türlü iftira ve dedikodularla kaleme aldığı Kâşifü’l-Esrar adlı eserinde Bektaşiliği Hurufilikle özdeşleştirdi ve bu nâzenin yola saldırıları zirveye çıkardı. İktidar gücünün arkasında olmasının avantajıyla eser birkaç baskı birden yaptı. Bu iftira dolu esere Bektaşilerden ilk reddiye dönemin Şahkulu Sultan Dergâhı Postnişini Mehmet Ali Hilmi Dedebaba’dan geldi. Fakat Dedebaba’nın Kâşifü’l-Esrar Reddiyesi’nin yayınlanmasına dönemin Osmanlı yönetimi “fitneye” sebep olur, “içinde hakarete varan ifadeler var” gerekçeleriyle izin vermedi. Bu açıkçası bir çifte standarttı. Eser ne yazık ki günümüze kadar da kütüphanelerin tozlu raflarına terk edildi. En azından yok edilmemiş olması bir lütuf olsa gerek! Bu çalışmada 1874 yılında kaleme alınmış ve o günden beri el yazması olarak kalmış olan Reddiye ilk defa günümüz Türkçesi’nde yayına sunulmaktadır. Şimdiye kadar yayınlanmamış bu eserin Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin 750. vefat yıldönümünde okuyucuya sunulması ise bizim o nâzenin yoluna bir vefamızdır.