“Tanımıyoruz Hint’i. O ülkeye en büyük hükümdarını armağan eden Türk, Hint’i tanımıyor... el-Bîrûnî’ye rağmen tanımıyoruz Hint’i... Tanımıyoruz Hint’i. Tasavvufun ana kaynağı olan Hint’i tanımıyoruz... Tanımıyoruz Hint’i. Kanunî devrinde yazılan ve Osmanlıcadan Avrupa dillerine en fazla çevrilen Hümâyunnâme’ye rağmen tanımıyoruz. Binbir Gece’ye, Binbir Gün’e, Tûtinâme’ye, Ramayana’ya, Kelile ve Dimne’ye rağmen tanımıyoruz...”
(Cemil Meriç, Jurnal)
Türkiye’de Hint Müslümanları denildiğinde akla ilk gelen, genellikle bölge halkının Millî Mücadele günlerinde Anadolu coğrafyasına gönderdiği maddî yardımlardır. Oysaki bölgeyle ilişkilerimiz bundan çok daha eskilere ve derinlere dayanıyor. Her ne kadar Türkçe literatür bu konuda büyük oranda dar olsa da Gazneliler, Delhi Türk Sultanlığı ve Bâbürlüler gibi önemli devletlerin hüküm sürdüğü Hint Alt Kıtası, birçok açıdan ilgimizi hak eden bir coğrafya.
Kayıp Kıtanın Keşfi, medeniyet tarihimizin bu az bilinen ya da dikkatlerden kaçan sayfalarına kapı aralamayı vadediyor. Kitap, 10. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan geniş bir aralıkta bölgenin İslâmlaşmasından kurulan devletlere, yerel âdet ve geleneklerden tasavvufî topluluklara, öne çıkan hükümdarlardan modern dönemdeki tartışmalara, İngilizler tarafından sömürgeleştirilmesinden farklı devletler şeklinde bölünmesine Alt Kıta’nın dinî, siyasî, iktisadî, mimarî, ilmî, edebî, kültürel ve sosyal tarihine dair geniş bir çerçeve sunuyor.
“Tanımıyoruz Hint’i. O ülkeye en büyük hükümdarını armağan eden Türk, Hint’i tanımıyor... el-Bîrûnî’ye rağmen tanımıyoruz Hint’i... Tanımıyoruz Hint’i. Tasavvufun ana kaynağı olan Hint’i tanımıyoruz... Tanımıyoruz Hint’i. Kanunî devrinde yazılan ve Osmanlıcadan Avrupa dillerine en fazla çevrilen Hümâyunnâme’ye rağmen tanımıyoruz. Binbir Gece’ye, Binbir Gün’e, Tûtinâme’ye, Ramayana’ya, Kelile ve Dimne’ye rağmen tanımıyoruz...”
(Cemil Meriç, Jurnal)
Türkiye’de Hint Müslümanları denildiğinde akla ilk gelen, genellikle bölge halkının Millî Mücadele günlerinde Anadolu coğrafyasına gönderdiği maddî yardımlardır. Oysaki bölgeyle ilişkilerimiz bundan çok daha eskilere ve derinlere dayanıyor. Her ne kadar Türkçe literatür bu konuda büyük oranda dar olsa da Gazneliler, Delhi Türk Sultanlığı ve Bâbürlüler gibi önemli devletlerin hüküm sürdüğü Hint Alt Kıtası, birçok açıdan ilgimizi hak eden bir coğrafya.
Kayıp Kıtanın Keşfi, medeniyet tarihimizin bu az bilinen ya da dikkatlerden kaçan sayfalarına kapı aralamayı vadediyor. Kitap, 10. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan geniş bir aralıkta bölgenin İslâmlaşmasından kurulan devletlere, yerel âdet ve geleneklerden tasavvufî topluluklara, öne çıkan hükümdarlardan modern dönemdeki tartışmalara, İngilizler tarafından sömürgeleştirilmesinden farklı devletler şeklinde bölünmesine Alt Kıta’nın dinî, siyasî, iktisadî, mimarî, ilmî, edebî, kültürel ve sosyal tarihine dair geniş bir çerçeve sunuyor.