“Gökyüzü; Van Gogh ile Borges sarısının bilinmezlik sisi ve garip bir hayâl sûrunun sırlı hasbıhâli içinde uç vermekte. Güneşi perdeleyen yağmur bulutları, görevlerini yapmış olmanın huzuruyla gökyüzünü görünmez kılıyor. Yağmur damlaları, Vedûd isminin bir ısıması, kristalize hâle gelişi olan evrene, bilinmeyen bir âlemden gelen sır dolu haberciler gibi ışık huzmeleri halinde hızını artırıyor. Âlemlerin her köşesinde Esmâ-i hüsnâ’nın aşk iksiri mevcut. Aşk, gelip geçici şeylere, gölge varlıklara, ontolojik gerçeklikten mahrum kaçıcı ve yitici idea’lara yönelişin çok üstünde, sırf varolmaya, Yüce Varlık’a, varoluş bestesine bir nağme gibi, bir tını olarak girmeye, daha da önemlisi var etmeye olan derin bir tutkudur, bağlanıştır, kendini adayıştır. Şirazlı Sadrâ’nın nüfuslu ifadeleriyle: ‘kâinatın atardamarlarında deverân eden ve tüm varoluş düzeylerinde mevcut bulunan bir ilke…’ ya da ruhları yakan terennümüyle, el-ısk!..”
“Gökyüzü; Van Gogh ile Borges sarısının bilinmezlik sisi ve garip bir hayâl sûrunun sırlı hasbıhâli içinde uç vermekte. Güneşi perdeleyen yağmur bulutları, görevlerini yapmış olmanın huzuruyla gökyüzünü görünmez kılıyor. Yağmur damlaları, Vedûd isminin bir ısıması, kristalize hâle gelişi olan evrene, bilinmeyen bir âlemden gelen sır dolu haberciler gibi ışık huzmeleri halinde hızını artırıyor. Âlemlerin her köşesinde Esmâ-i hüsnâ’nın aşk iksiri mevcut. Aşk, gelip geçici şeylere, gölge varlıklara, ontolojik gerçeklikten mahrum kaçıcı ve yitici idea’lara yönelişin çok üstünde, sırf varolmaya, Yüce Varlık’a, varoluş bestesine bir nağme gibi, bir tını olarak girmeye, daha da önemlisi var etmeye olan derin bir tutkudur, bağlanıştır, kendini adayıştır. Şirazlı Sadrâ’nın nüfuslu ifadeleriyle: ‘kâinatın atardamarlarında deverân eden ve tüm varoluş düzeylerinde mevcut bulunan bir ilke…’ ya da ruhları yakan terennümüyle, el-ısk!..”