İslam dininin merkezinde yer alan marifetullah konusu, özellikle de inanç esaslarını savunma görevini üstlenmiş ve bu doğrultuda sistemler geliştirmiş olan kelam âlimlerinin ilgi odağı olmuştur. Doğal olarak kelamcılar, kendi düşünce sistemleri içerisinde Allah'ı bilme hususuna yer ayırmışlar ve konuyla ilgili yaklaşımlarını ortaya koymuşlardır. Aynı şekilde gerek epistemolojileri gerekse varlık anlayışları itibariyle diğer İslamî ilimlerden farklı bir yerde kendilerini konumlandıran sûfiler de böyle esaslı bir meseleden bigâne kalmamışlardır. Başka bir ifadeyle, marifetullahı adeta esas gaye edinen sûfiler, epistemolojik olarak da bu meseleye eğilmişlerdir. Bu çerçevede kelam uleması bir yandan marifetullah konusunun teorik çerçevesini oluşturmaya çalışırken, diğer yandan da kendi dönemlerinde etkili olan mülhid akımlara karşı sistemli bir şekilde mücadele içerisinde olmuşlardır. Sûfiler ise konuyu teorik olarak temellendirmek ve tartışmaktan ziyade, Allah-âlem-insan üçlüsü arasındaki ilişkiyi göz önünde bulundurmak suretiyle pratik yansımalarını öne çıkararak ele almaya ve görüşlerini ortaya koymaya çalışmışlardır.
Araştırmamızın esas gayesi, kelam ilmindeki meşhur ekoller ve bu ekollerde öne çıkan kelamcılar ile tasavvuf ilminde köşe taşı hükmünde sayılan öncü sûfilerden hareketle marifetullah konusunun ele alınış tarzlarını mukayeseli olarak ele alınıp ortaya konulması ve değerlendirilmesidir. Diğer bir ifadeyle, çalışmamız, İslâm'ın şekil ve muhtevasını farklı biçimlerde anlayan ve yorumlayan kelamî ve tasavvufî düşünce sistemlerinin marifetullahı ele alış tarzlarını ve neticede oluşan düşünceleri karşılaştırmalı olarak sergilemeyi amaçlamaktadır. Bir bakıma çalışmanın temel hedefi, kelamın marifetullah yaklaşımı ile tasavvufun bu konudaki anlayışı arasında terminolojik ve metodolojik açılardan bir farklılaşmanın ve ayrışmanın olup olmadığı ve bunların yansımalarının ürünü olan düşüncelerin mahiyeti üzerine odaklanmaktır. Yani amaç, marifetullah merkezinde her iki disiplinin ortak ve farklı yönlerini tespit etmek ve sistematik bir şekilde ortaya koymaktır. Kanaatimizce böyle bir mukayese, marifetullah konusunun çok yönlü bir şekilde değerlendirilmesine imkân sağlayacaktır.
İslam dininin merkezinde yer alan marifetullah konusu, özellikle de inanç esaslarını savunma görevini üstlenmiş ve bu doğrultuda sistemler geliştirmiş olan kelam âlimlerinin ilgi odağı olmuştur. Doğal olarak kelamcılar, kendi düşünce sistemleri içerisinde Allah'ı bilme hususuna yer ayırmışlar ve konuyla ilgili yaklaşımlarını ortaya koymuşlardır. Aynı şekilde gerek epistemolojileri gerekse varlık anlayışları itibariyle diğer İslamî ilimlerden farklı bir yerde kendilerini konumlandıran sûfiler de böyle esaslı bir meseleden bigâne kalmamışlardır. Başka bir ifadeyle, marifetullahı adeta esas gaye edinen sûfiler, epistemolojik olarak da bu meseleye eğilmişlerdir. Bu çerçevede kelam uleması bir yandan marifetullah konusunun teorik çerçevesini oluşturmaya çalışırken, diğer yandan da kendi dönemlerinde etkili olan mülhid akımlara karşı sistemli bir şekilde mücadele içerisinde olmuşlardır. Sûfiler ise konuyu teorik olarak temellendirmek ve tartışmaktan ziyade, Allah-âlem-insan üçlüsü arasındaki ilişkiyi göz önünde bulundurmak suretiyle pratik yansımalarını öne çıkararak ele almaya ve görüşlerini ortaya koymaya çalışmışlardır.
Araştırmamızın esas gayesi, kelam ilmindeki meşhur ekoller ve bu ekollerde öne çıkan kelamcılar ile tasavvuf ilminde köşe taşı hükmünde sayılan öncü sûfilerden hareketle marifetullah konusunun ele alınış tarzlarını mukayeseli olarak ele alınıp ortaya konulması ve değerlendirilmesidir. Diğer bir ifadeyle, çalışmamız, İslâm'ın şekil ve muhtevasını farklı biçimlerde anlayan ve yorumlayan kelamî ve tasavvufî düşünce sistemlerinin marifetullahı ele alış tarzlarını ve neticede oluşan düşünceleri karşılaştırmalı olarak sergilemeyi amaçlamaktadır. Bir bakıma çalışmanın temel hedefi, kelamın marifetullah yaklaşımı ile tasavvufun bu konudaki anlayışı arasında terminolojik ve metodolojik açılardan bir farklılaşmanın ve ayrışmanın olup olmadığı ve bunların yansımalarının ürünü olan düşüncelerin mahiyeti üzerine odaklanmaktır. Yani amaç, marifetullah merkezinde her iki disiplinin ortak ve farklı yönlerini tespit etmek ve sistematik bir şekilde ortaya koymaktır. Kanaatimizce böyle bir mukayese, marifetullah konusunun çok yönlü bir şekilde değerlendirilmesine imkân sağlayacaktır.