‘68’lerin devrimci mücadelesini ‘80’lere büyüterek taşıyan ‘70’li yılların Dev-Genç ve Devrimci Yol İstanbul örgütlenmelerinin ve aynı dönem İstanbul merkezli olarak yaşanan Dev-Sol ayrılığının ilk ağızdan tanığıdır “Kendi Halinde Bir Devrimcinin Uzun Yolculuğu” kitabı…
Bu uzun söyleşide İbrahim Yakut, “o dönemi en iyi bilen üç kişiydik. Vahap Eren, Kamer Tayhani ve ben… İki arkadaşımı saygıyla anıyorum. O yüzden o dönemi aktarma sorumluluğunu hep hissettim” diyerek artık hayatta olmayan iki arkadaşı adına da bir tarihi sorumluluğu vefa duygusuyla yerine getirdiğini ifade eder aslında.
DS ayrılığı için “bu olay benim için yalnız ideolojik-politik ve örgütsel bir ayrılıktan öte bir şeydi. (…) Birçok zorluğu beraber mücadele ederek aştığın, acıları beraber paylaştığın, sevinçleri ve başarıları beraber yaşadığın mücadele arkadaşlarınla yolların ayrılıyor. Kendi ellerimizle yarattığımız yavrumuzun kolunun bacağının kopartılmasını önleyememenin üzüntüsünü yaşıyordum,” diyen İbrahim Yakut, döneme ilişkin bazı ayrıntıları da ilk kez gün yüzüne çıkarmış oluyor.
İstanbul ve Trakya Bölgesi Devrimci Yol Davası’nın “iki numaralı sanığı” olarak ünlenen Yakut, DY’un İstanbul sürecini, genel anlamda 12 Eylül dönemini, örgütlenme yetersizliklerini, cezaevi direnişlerini, ‘90’lı yıllarda DY çevresinde şekillenen yapılanmaları bütün samimiyetiyle masaya yatırıyor.
Kitap yapılmak üzere Doktor Metehan Akbulut’la yaptığı bu çalışma, maalesef Akbulut’un vefatıyla kesintiye uğrasa da İbrahim Yakut, bir süre sonra kaldığı yerden devam etmiş, söyleşiyi kitaplaştırmış ve eseri ona ithaf etmiş…
Anı kabul edilse dahi aslında belge niteliği taşıyan bu kitapta dönemine ait somut ayrıntılar bulacaksınız.
‘68’lerin devrimci mücadelesini ‘80’lere büyüterek taşıyan ‘70’li yılların Dev-Genç ve Devrimci Yol İstanbul örgütlenmelerinin ve aynı dönem İstanbul merkezli olarak yaşanan Dev-Sol ayrılığının ilk ağızdan tanığıdır “Kendi Halinde Bir Devrimcinin Uzun Yolculuğu” kitabı…
Bu uzun söyleşide İbrahim Yakut, “o dönemi en iyi bilen üç kişiydik. Vahap Eren, Kamer Tayhani ve ben… İki arkadaşımı saygıyla anıyorum. O yüzden o dönemi aktarma sorumluluğunu hep hissettim” diyerek artık hayatta olmayan iki arkadaşı adına da bir tarihi sorumluluğu vefa duygusuyla yerine getirdiğini ifade eder aslında.
DS ayrılığı için “bu olay benim için yalnız ideolojik-politik ve örgütsel bir ayrılıktan öte bir şeydi. (…) Birçok zorluğu beraber mücadele ederek aştığın, acıları beraber paylaştığın, sevinçleri ve başarıları beraber yaşadığın mücadele arkadaşlarınla yolların ayrılıyor. Kendi ellerimizle yarattığımız yavrumuzun kolunun bacağının kopartılmasını önleyememenin üzüntüsünü yaşıyordum,” diyen İbrahim Yakut, döneme ilişkin bazı ayrıntıları da ilk kez gün yüzüne çıkarmış oluyor.
İstanbul ve Trakya Bölgesi Devrimci Yol Davası’nın “iki numaralı sanığı” olarak ünlenen Yakut, DY’un İstanbul sürecini, genel anlamda 12 Eylül dönemini, örgütlenme yetersizliklerini, cezaevi direnişlerini, ‘90’lı yıllarda DY çevresinde şekillenen yapılanmaları bütün samimiyetiyle masaya yatırıyor.
Kitap yapılmak üzere Doktor Metehan Akbulut’la yaptığı bu çalışma, maalesef Akbulut’un vefatıyla kesintiye uğrasa da İbrahim Yakut, bir süre sonra kaldığı yerden devam etmiş, söyleşiyi kitaplaştırmış ve eseri ona ithaf etmiş…
Anı kabul edilse dahi aslında belge niteliği taşıyan bu kitapta dönemine ait somut ayrıntılar bulacaksınız.