Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda’sı feminist eleştirinin klasikleşmiş eserlerinden biri. Woolf, kadınların tarih boyunca karşılaştıkları dezavantajların bir bir altını çiziyor. Edebiyatın ve tarihin kadınları marjinalleştiren bir erkek yapısı olduğunu söylerken, yıllarca süregelmiş bir kabulü, kadınların daha aşağı varlıklar ve daha aşağı yazarlar oldukları kabulünü reddediyor. Jane Austen’dan George Eliot’a, Brontë kardeşlerden Shakespeare’in kurmaca kız kardeşine kadar geniş bir yelpazede “Kadın ve Kurgu Edebiyatı”nı farklı başlıklarda ele alıyor. O unutulmaz, “Bir kadın kurgu edebiyatı yazacaksa paraya ve kendine ait bir odaya sahip olmalıdır,” sözüyle de kendi adına düşünebilme ve yazabilme özgürlüğünün önemini belirtiyor.
“Kadınlar yüzyıllardır, karşısındaki adamın yansımasını iki misli büyük gösteren, büyülü ve hoş bir ayna vazifesi görmüştür. (…) Kadın gerçeği söylemeye başlarsa, aynadaki adam küçülür; hayata uygunluğu azalır. Kahvaltıda, akşam yemeğinde kendini olduğundan en az iki misli büyük görmezse, hüküm vermeyi, yerlileri uygarlaştırmayı, kanun yapmayı, kitap yazmayı, şölenlerde şık kıyafetler içinde nutuk çekmeyi nasıl sürdürebilir?”
Virginia Woolf’un Kendine Ait Bir Oda’sı feminist eleştirinin klasikleşmiş eserlerinden biri. Woolf, kadınların tarih boyunca karşılaştıkları dezavantajların bir bir altını çiziyor. Edebiyatın ve tarihin kadınları marjinalleştiren bir erkek yapısı olduğunu söylerken, yıllarca süregelmiş bir kabulü, kadınların daha aşağı varlıklar ve daha aşağı yazarlar oldukları kabulünü reddediyor. Jane Austen’dan George Eliot’a, Brontë kardeşlerden Shakespeare’in kurmaca kız kardeşine kadar geniş bir yelpazede “Kadın ve Kurgu Edebiyatı”nı farklı başlıklarda ele alıyor. O unutulmaz, “Bir kadın kurgu edebiyatı yazacaksa paraya ve kendine ait bir odaya sahip olmalıdır,” sözüyle de kendi adına düşünebilme ve yazabilme özgürlüğünün önemini belirtiyor.
“Kadınlar yüzyıllardır, karşısındaki adamın yansımasını iki misli büyük gösteren, büyülü ve hoş bir ayna vazifesi görmüştür. (…) Kadın gerçeği söylemeye başlarsa, aynadaki adam küçülür; hayata uygunluğu azalır. Kahvaltıda, akşam yemeğinde kendini olduğundan en az iki misli büyük görmezse, hüküm vermeyi, yerlileri uygarlaştırmayı, kanun yapmayı, kitap yazmayı, şölenlerde şık kıyafetler içinde nutuk çekmeyi nasıl sürdürebilir?”