Bu bir yüzyıl hikâyesi.
Orta Anadolu’nun ıssız ve çetin topraklarında, zamanın ince iplikleriyle örülen bu hikâyede; aşka, nesillerin birbirleriyle olan bağına, bir dede ve torunun sıcak dostluğuna tanık olacaksınız.
Kimse Kalmadığında Bunu Hatırla, köklerini arayan insanın, yaşadığı topraklarla var olma ve bütünleşme mücadelesini anlatan epik ve güçlü bir hikâyeyi işliyor. İç içe geçmiş hikâyelerin sürüp gittiği bir yüzyılın sayfaları arasında dolaşıyor, sıradan gibi görünen hayatların derinliklerine iniyor, farklı iki dönemi harmanlıyor ve Türkiye’nin hızla değişen tarihini çarpıcı bir şekilde yansıtıyor. Cumhuriyetin başlangıcından günümüze uzanan bu romanda; karşıtlıklar, savaşlar, kişisel ve toplumsal çatışmalar dikkat çekiyor.
Silvan Alpoğuz, bir yeri yurt tutmanın, o yeri varlığıyla anlamlandırmanın ve değişen dünyada ayakta kalmanın zorluğunu, kendine has üslubuyla ve ustalıkla anlatıyor.
“Şefkat ya da sevgi yoksunluğu kendini unutturabilir ama bir kök ihtiyacı insanın daimi yarasıdır.”
Bu bir yüzyıl hikâyesi.
Orta Anadolu’nun ıssız ve çetin topraklarında, zamanın ince iplikleriyle örülen bu hikâyede; aşka, nesillerin birbirleriyle olan bağına, bir dede ve torunun sıcak dostluğuna tanık olacaksınız.
Kimse Kalmadığında Bunu Hatırla, köklerini arayan insanın, yaşadığı topraklarla var olma ve bütünleşme mücadelesini anlatan epik ve güçlü bir hikâyeyi işliyor. İç içe geçmiş hikâyelerin sürüp gittiği bir yüzyılın sayfaları arasında dolaşıyor, sıradan gibi görünen hayatların derinliklerine iniyor, farklı iki dönemi harmanlıyor ve Türkiye’nin hızla değişen tarihini çarpıcı bir şekilde yansıtıyor. Cumhuriyetin başlangıcından günümüze uzanan bu romanda; karşıtlıklar, savaşlar, kişisel ve toplumsal çatışmalar dikkat çekiyor.
Silvan Alpoğuz, bir yeri yurt tutmanın, o yeri varlığıyla anlamlandırmanın ve değişen dünyada ayakta kalmanın zorluğunu, kendine has üslubuyla ve ustalıkla anlatıyor.
“Şefkat ya da sevgi yoksunluğu kendini unutturabilir ama bir kök ihtiyacı insanın daimi yarasıdır.”