“Elinde ve önlüğünün cebinde yuvarlağından yassısına, incesinden kalınına çeşit çeşit fırça. O fırçaları taşıyor belli ki yıllardır, bir o boyayla bir bu boyayla. Her gün çeşit çeşit çiçek ekliyormuş beyaz duvarlara. Şehirden koşa koşa görmeye geliyorlar bu çiçek açan evi. Bahçeden içeri kimse giremiyor. Herkes büyük bir saygıyla bahçenin dışından izliyor bu büyülü dünyayı.”
Demet Eker’in ilk öykü kitabı Kırkyama, sağlam bir temele, binlerce yıllık bir geleneğe yaslanıyor. Geleneksel anlatının estetiğini özümserken, kurduğu bu dünyaya modern hayatı ve çelişkilerini yerleştiriyor. Gündelik yaşamın dertleri, geleneksel anlatıların, mitlerin ve hatta tekerlemelerin
dünyalarına karışıyor.
Bu kitaptaki metinler, kuşaklar arası deneyim aktarımını sağlayan binlerce yıllık “hikâye anlatıcılığı” temelini inkâr etmeyen, ondan beslenen öyküler.
“Elinde ve önlüğünün cebinde yuvarlağından yassısına, incesinden kalınına çeşit çeşit fırça. O fırçaları taşıyor belli ki yıllardır, bir o boyayla bir bu boyayla. Her gün çeşit çeşit çiçek ekliyormuş beyaz duvarlara. Şehirden koşa koşa görmeye geliyorlar bu çiçek açan evi. Bahçeden içeri kimse giremiyor. Herkes büyük bir saygıyla bahçenin dışından izliyor bu büyülü dünyayı.”
Demet Eker’in ilk öykü kitabı Kırkyama, sağlam bir temele, binlerce yıllık bir geleneğe yaslanıyor. Geleneksel anlatının estetiğini özümserken, kurduğu bu dünyaya modern hayatı ve çelişkilerini yerleştiriyor. Gündelik yaşamın dertleri, geleneksel anlatıların, mitlerin ve hatta tekerlemelerin
dünyalarına karışıyor.
Bu kitaptaki metinler, kuşaklar arası deneyim aktarımını sağlayan binlerce yıllık “hikâye anlatıcılığı” temelini inkâr etmeyen, ondan beslenen öyküler.