Elinizdeki kitap işte bu dönemin şahitlerinden ve bu büyük fitneye başkaldırma örneklerindendir. Fitne o kadar büyümüştür ki Allah’ın evinin yanında bu konular gündeme gelir olmuştur. Müellif Abdülaziz bin Yahya el-Kinânî rahimehullah Mekke’de ikamet ettiği sırada bu fitne ona ulaşmıştır, o kadar etkilenmiştir ki bu olaydan neticede şunları söylemiştir: “Bu durum beni vatanımdayken rahatsız ve tedirgin etti, gecemi uykusuz bıraktı, düşüncemi, gamımı ve kaygımı devam ettirdi.” Bunun üzerine halifeye karşı gelip (fikirlerine ve dayatmasına) ölümü göze almak pahasına Bağdat’a gitmiş ve insanların huzurunda hak sözü söyleyecek kadar cesur davranmıştır. Onun cesaretini şuradan anlıyoruz ki; kendisi ve oğlu hak sözü izhar ettikleri sırada halk bu itikatta olmasına rağmen validen korkarak etrafından hemen dağılmış ama o işin sonucunu bilmesine rağmen sabitkadem durmuş ve münazara yapabilmek için eziyete razı olmuştur. Tarihin belli dönemlerinde zulüm afaka çıktığında Allah azze ve celle böyle insanları göndermiştir, bu insanlar vesilesiyle hakkı kaim kılmış ve insanları haktan saptıran gerek tağutlara gerek bidatçilere bu şekilde cevap vermiştir. Ahmed bin Hanbel’in direnci, Ashab-ı Kehf’in hakkı haykırışı, Ashab-ı Uhdûd’daki halkın imanına vesile olan gencin kendini hedef etmesi ve daha sayamayacağımız birçok şahsiyetin faaliyeti söylediğimiz hakikate verilebilecek büyük örneklerdendir. Müellifimiz Abdülaziz de yaptığı münazarayla batıl ehlinin savunucusu Bişr el-Merîsî’yi tabiri caizse yerle yeksan etmiş ve mezhebinin batıl olduğunu halife Me’mûn’un huzurunda tüm halka göstermiştir. Bu şekilde o da mezkûr şahıslarla beraber tarihteki yerini almıştır.
Elinizdeki kitap işte bu dönemin şahitlerinden ve bu büyük fitneye başkaldırma örneklerindendir. Fitne o kadar büyümüştür ki Allah’ın evinin yanında bu konular gündeme gelir olmuştur. Müellif Abdülaziz bin Yahya el-Kinânî rahimehullah Mekke’de ikamet ettiği sırada bu fitne ona ulaşmıştır, o kadar etkilenmiştir ki bu olaydan neticede şunları söylemiştir: “Bu durum beni vatanımdayken rahatsız ve tedirgin etti, gecemi uykusuz bıraktı, düşüncemi, gamımı ve kaygımı devam ettirdi.” Bunun üzerine halifeye karşı gelip (fikirlerine ve dayatmasına) ölümü göze almak pahasına Bağdat’a gitmiş ve insanların huzurunda hak sözü söyleyecek kadar cesur davranmıştır. Onun cesaretini şuradan anlıyoruz ki; kendisi ve oğlu hak sözü izhar ettikleri sırada halk bu itikatta olmasına rağmen validen korkarak etrafından hemen dağılmış ama o işin sonucunu bilmesine rağmen sabitkadem durmuş ve münazara yapabilmek için eziyete razı olmuştur. Tarihin belli dönemlerinde zulüm afaka çıktığında Allah azze ve celle böyle insanları göndermiştir, bu insanlar vesilesiyle hakkı kaim kılmış ve insanları haktan saptıran gerek tağutlara gerek bidatçilere bu şekilde cevap vermiştir. Ahmed bin Hanbel’in direnci, Ashab-ı Kehf’in hakkı haykırışı, Ashab-ı Uhdûd’daki halkın imanına vesile olan gencin kendini hedef etmesi ve daha sayamayacağımız birçok şahsiyetin faaliyeti söylediğimiz hakikate verilebilecek büyük örneklerdendir. Müellifimiz Abdülaziz de yaptığı münazarayla batıl ehlinin savunucusu Bişr el-Merîsî’yi tabiri caizse yerle yeksan etmiş ve mezhebinin batıl olduğunu halife Me’mûn’un huzurunda tüm halka göstermiştir. Bu şekilde o da mezkûr şahıslarla beraber tarihteki yerini almıştır.