Sovyet devrinde Stalin dönemine dair çok şey duymuş ya da okumuşuzdur. Özellikle Stalin’in 1920’li ve 1930’lu yılların sonunda yaptığı aydın kırgınları hafızalara kazınmıştır. Hatta o çetin günlerde suçsuz yere hayatlarından olan pek çok Türk aydını ancak günümüzde aklanmış ve vicdanlarda hak ettikleri gerçek yerleri bulmaya başlamıştır. O boranlı dönemde “halk düşmanı” suçlamasıyla kurşuna dizilip öldürülenler, Sibirya’ya sürgüne gönderilip suçlu kamplarının zor şartlarına dayanamayıp yaşamını yitirenler, sürgünden dönmeyi başarsa bile çileli yılların sonunda çaresiz hastalıklara tutulup hayatını kaybedenler…
Bütün bunların yanı sıra Stalinli yıllarda ve daha sonrasında “halk düşmanı” damgasının dışında tarihe silinmez bir damga daha vurulmuştu. Bu damga “halk düşmanının ailesi” damgasıydı. Nasıl ki “halk düşmanı” damgasını silmek mümkün değilse “halk düşmanının ailesi” damgası da silinmesi imkânsız bir damgaydı. Bizler genelde Stalin devrinde “halk düşmanı” olanların hayat hikâyelerini duyduk, okuduk. Onların dramlarına şahitlik ettik. Oysa bir de “halk düşmanı”ndan geriye kalan bir eş ve çocuklar vardı. İşte onların dramı bize pek yansımadı. Bu kitap ise bir “halk düşmanı”nın geride kalan ailesine ve onların bu damga ile hayatta kalma mücadelesine adanmıştır.
Elinizdeki kitap konusunu gerçek hayattan almıştır. Eserlerinde özellikle kadın konusuna odaklanan değerli yazar ŞerbanuBeysenova bu romanda Stalin devrinde tutuklanan akademisyen MuhamedcanKaratayev’in ve onun geride bıraktığı eşi Marhuma’nın hayat hikâyesinden esinlenmiştir. Romanda başarılı bir akademisyen olma yolunda ilerlemekteyken Stalin devrinde “halk düşmanı” olarak tutuklanan MukanKaptagayev’in Sibirya’da sürgüne gönderilmesi ve “halk düşmanının ailesi” damgasıyla geride kalan eşi Marguva’nın çocuklarıyla birlikte hayatta kalma mücadelesi anlatılmaktadır. Marguva’nın ve çocuklarının hayatta kalma mücadelesini okuduğunuzda, o dönemde Sovyet sisteminin Sovyet iktidarını korumak bahanesiyle yalnızca “halk düşmanları”na savaş açmadığını, kendi halkına, kadınlarına, çocuklarına, bizzat insanlık değerlerine savaş açtığını göreceksiniz.
Sovyet devrinde Stalin dönemine dair çok şey duymuş ya da okumuşuzdur. Özellikle Stalin’in 1920’li ve 1930’lu yılların sonunda yaptığı aydın kırgınları hafızalara kazınmıştır. Hatta o çetin günlerde suçsuz yere hayatlarından olan pek çok Türk aydını ancak günümüzde aklanmış ve vicdanlarda hak ettikleri gerçek yerleri bulmaya başlamıştır. O boranlı dönemde “halk düşmanı” suçlamasıyla kurşuna dizilip öldürülenler, Sibirya’ya sürgüne gönderilip suçlu kamplarının zor şartlarına dayanamayıp yaşamını yitirenler, sürgünden dönmeyi başarsa bile çileli yılların sonunda çaresiz hastalıklara tutulup hayatını kaybedenler…
Bütün bunların yanı sıra Stalinli yıllarda ve daha sonrasında “halk düşmanı” damgasının dışında tarihe silinmez bir damga daha vurulmuştu. Bu damga “halk düşmanının ailesi” damgasıydı. Nasıl ki “halk düşmanı” damgasını silmek mümkün değilse “halk düşmanının ailesi” damgası da silinmesi imkânsız bir damgaydı. Bizler genelde Stalin devrinde “halk düşmanı” olanların hayat hikâyelerini duyduk, okuduk. Onların dramlarına şahitlik ettik. Oysa bir de “halk düşmanı”ndan geriye kalan bir eş ve çocuklar vardı. İşte onların dramı bize pek yansımadı. Bu kitap ise bir “halk düşmanı”nın geride kalan ailesine ve onların bu damga ile hayatta kalma mücadelesine adanmıştır.
Elinizdeki kitap konusunu gerçek hayattan almıştır. Eserlerinde özellikle kadın konusuna odaklanan değerli yazar ŞerbanuBeysenova bu romanda Stalin devrinde tutuklanan akademisyen MuhamedcanKaratayev’in ve onun geride bıraktığı eşi Marhuma’nın hayat hikâyesinden esinlenmiştir. Romanda başarılı bir akademisyen olma yolunda ilerlemekteyken Stalin devrinde “halk düşmanı” olarak tutuklanan MukanKaptagayev’in Sibirya’da sürgüne gönderilmesi ve “halk düşmanının ailesi” damgasıyla geride kalan eşi Marguva’nın çocuklarıyla birlikte hayatta kalma mücadelesi anlatılmaktadır. Marguva’nın ve çocuklarının hayatta kalma mücadelesini okuduğunuzda, o dönemde Sovyet sisteminin Sovyet iktidarını korumak bahanesiyle yalnızca “halk düşmanları”na savaş açmadığını, kendi halkına, kadınlarına, çocuklarına, bizzat insanlık değerlerine savaş açtığını göreceksiniz.