Sümerlerden itibaren günümüze kadar kesintisiz bir ilgiye mazhar olmuş en eski yazılı edebî türün ne olduğunu sorsak, vereceğimiz cevaplardan biri de hiç kuşkusuz “münazara” olacaktır. Münazara türü hiçbir edebiyatta ana türlerden biri olamamakla birlikte Sümerlerden başka Akad, Babil, Antik Mısır, Antik Yunan, Süryani, İbrani, Ermeni, Arap, Fars, Türk, Kore, Vietnam, Tibet, Japon, Latin, İspanyol, Fransız, Alman, İngiliz ve Türk edebiyatı gibi çok çeşitli edebiyatlarda, çok geniş bir coğrafyada kendine yer bulması ve 4000 yıldır varlığını sürdürmesi onu incelemeye değer kılmaktadır.
Bu çalışma edebî bir tür olarak münazaranın hem dünya edebiyatındaki seyrini hem de klasik Türk edebiyatındaki verimlerini mercek altına almaktadır. İlk bölümde dünya edebiyatı ölçeğinde edebî münazaranın belli başlı özellikleri ortaya koyulmakta ve mantık biliminin bir alt disiplini olarak münazara ile karşılaştırılmaktadır. İkinci bölümde, yukarıda bahsi geçen edebiyatlardaki münazara birikimi kısaca tanıtılmaktadır. Türkçe literatürde ilk kez bu kadar geniş bir şekilde yer verilen söz konusu bölümün ardından, çalışmanın asıl konusunu oluşturan klasik Türk edebiyatındaki münazaralar ele alınmaktadır. Türklerin İslâmiyet’i kabulünden Osmanlı Devleti’nin son yıllarına kadar geçen süreçte yazılmış olan 50 civarı müstakil münazara metni önce konularına göre, kılıç-kalem, zengin-fakir, zenpâre-gulâmpâre, keyif verici maddeler, yiyecekler, insan-hayvan, hayvan-hayvan münazaralarının yanı sıra tabiat unsurlarının, soyut kavramların ve bir kategoriye girmeyen tekil konuların münazaraları olarak sınıflandırılmıştır. Sonra da her biri özetlenmiş, aynı konulu eserlerin birbirleriyle mukayesesi yapılmış ve eserleri ortaya çıkaran siyasi, toplumsal, kültürel ve dinî arka planların izi sürülmüştür. Bu nedenle elinizdeki çalışma, sadece klasik Türk edebiyatı araştırmacıları için değil, edebiyat teorisi, karşılaştırmalı edebiyat, dünya edebiyatı, Osmanlı siyaset ve tasavvuf düşüncesi, sosyal ve kültürel tarihi ve ekoeleştiri alanında çalışan araştırmacılar için de çeşitli düzeylerde veri sunabilecek mahiyettedir.
Sümerlerden itibaren günümüze kadar kesintisiz bir ilgiye mazhar olmuş en eski yazılı edebî türün ne olduğunu sorsak, vereceğimiz cevaplardan biri de hiç kuşkusuz “münazara” olacaktır. Münazara türü hiçbir edebiyatta ana türlerden biri olamamakla birlikte Sümerlerden başka Akad, Babil, Antik Mısır, Antik Yunan, Süryani, İbrani, Ermeni, Arap, Fars, Türk, Kore, Vietnam, Tibet, Japon, Latin, İspanyol, Fransız, Alman, İngiliz ve Türk edebiyatı gibi çok çeşitli edebiyatlarda, çok geniş bir coğrafyada kendine yer bulması ve 4000 yıldır varlığını sürdürmesi onu incelemeye değer kılmaktadır.
Bu çalışma edebî bir tür olarak münazaranın hem dünya edebiyatındaki seyrini hem de klasik Türk edebiyatındaki verimlerini mercek altına almaktadır. İlk bölümde dünya edebiyatı ölçeğinde edebî münazaranın belli başlı özellikleri ortaya koyulmakta ve mantık biliminin bir alt disiplini olarak münazara ile karşılaştırılmaktadır. İkinci bölümde, yukarıda bahsi geçen edebiyatlardaki münazara birikimi kısaca tanıtılmaktadır. Türkçe literatürde ilk kez bu kadar geniş bir şekilde yer verilen söz konusu bölümün ardından, çalışmanın asıl konusunu oluşturan klasik Türk edebiyatındaki münazaralar ele alınmaktadır. Türklerin İslâmiyet’i kabulünden Osmanlı Devleti’nin son yıllarına kadar geçen süreçte yazılmış olan 50 civarı müstakil münazara metni önce konularına göre, kılıç-kalem, zengin-fakir, zenpâre-gulâmpâre, keyif verici maddeler, yiyecekler, insan-hayvan, hayvan-hayvan münazaralarının yanı sıra tabiat unsurlarının, soyut kavramların ve bir kategoriye girmeyen tekil konuların münazaraları olarak sınıflandırılmıştır. Sonra da her biri özetlenmiş, aynı konulu eserlerin birbirleriyle mukayesesi yapılmış ve eserleri ortaya çıkaran siyasi, toplumsal, kültürel ve dinî arka planların izi sürülmüştür. Bu nedenle elinizdeki çalışma, sadece klasik Türk edebiyatı araştırmacıları için değil, edebiyat teorisi, karşılaştırmalı edebiyat, dünya edebiyatı, Osmanlı siyaset ve tasavvuf düşüncesi, sosyal ve kültürel tarihi ve ekoeleştiri alanında çalışan araştırmacılar için de çeşitli düzeylerde veri sunabilecek mahiyettedir.