Divan şiiri, büyük şairlerini 16. yüzyılda yetiştirirken, mûsikî de büyük bestekârlarını 18. yüzyılda yetiştirir. 18. yüzyıl divan şairlerinde, şiir ve mûsikînin kendi aralarında bir bütünlük oluşturduğu görülür. Mûsıkî, şiirin sınırlarını, tesir sahasını genişletir, şiir de duygulara hitap eden hakikatleri dile getirirken, taşıdığı değerler itibariyle mûsıkîyi anlamlı kılar. Dolayısıyla şiir, bir yandan sesleriyle mûsıkînin müzikalitesine katkıda bulunurken, diğer yandan da eserin anlamına katkıda bulunarak eserden duyulan hazzı genişletir. Divan şiiri geleneği içinde oluşan şarkı; mûsıkî eserine dönüştükten sonra, klâsik Türk mûsıkîsi içinde yer alışı ve de türkülerde güfte olarak kullanılışıyla halka mal olarak toplum tarafından benimsenmiş olan bir edebî ürün olur. Türk şiir geleneğinin ve zevkinin doğurduğu millî bir edebî ürün olarak şarkı, divan şiirinin çevreye açılan, yerliliğe en fazla yaklaşan bir yönüdür.
Divan şiiri, büyük şairlerini 16. yüzyılda yetiştirirken, mûsikî de büyük bestekârlarını 18. yüzyılda yetiştirir. 18. yüzyıl divan şairlerinde, şiir ve mûsikînin kendi aralarında bir bütünlük oluşturduğu görülür. Mûsıkî, şiirin sınırlarını, tesir sahasını genişletir, şiir de duygulara hitap eden hakikatleri dile getirirken, taşıdığı değerler itibariyle mûsıkîyi anlamlı kılar. Dolayısıyla şiir, bir yandan sesleriyle mûsıkînin müzikalitesine katkıda bulunurken, diğer yandan da eserin anlamına katkıda bulunarak eserden duyulan hazzı genişletir. Divan şiiri geleneği içinde oluşan şarkı; mûsıkî eserine dönüştükten sonra, klâsik Türk mûsıkîsi içinde yer alışı ve de türkülerde güfte olarak kullanılışıyla halka mal olarak toplum tarafından benimsenmiş olan bir edebî ürün olur. Türk şiir geleneğinin ve zevkinin doğurduğu millî bir edebî ürün olarak şarkı, divan şiirinin çevreye açılan, yerliliğe en fazla yaklaşan bir yönüdür.