Kültür, insanlık tarihi boyunca her daim toplumlar için bir gelişme unsuru olmuştur. Toplumların gelişmişliklerinde önemli bir yer tutan kültürün parçalarından birisi de edebiyattır. Klâsik Türk şiiri ise asırlar boyunca klasikleşen kültürümüzü nesillere aktaran en önemli unsurlardan birisidir. Bu geleneğin ihtiva ettiği değerleri anlamak için evvela üslubunu anlamak gerekir. İşte elinizdeki bu eserde edebiyat araştırmalarında göz ardı edilen konulardan bir tanesi olan üslûp ele alınmıştır. Yapılacak olan üslûp çalışmaları, şiirimizin geçmişi hakkında bizi bilgi sahibi yapacağı gibi şairlerin daha iyi anlaşılmasına da yardımcı olacaktır.
Derî Farsçasında ilk defa hicrî üçüncü asrın ortasında, genel olarak Horâsân, Sistan ve Mâverâünnehir’de ortaya çıkan şiir, bölgesel olarak gelişim göstermiştir. Derî Farsçasıyla ortaya konan şiirin Büyük Horâsân bölgesinde ortaya çıkması ve olgunlaşıp gelişmesi, sonraları bu üslubun “Sebk-i Türkistânî/ Horâsânî” olarak adlandırılmasına sebep olmuştur. Sebk-i Türkistânî/ Horâsânî ıstılahı Fars şiirinin devreleri için çok geçmişi olmayan bir durumdur. Hicrî 13. yüzyılda sebk-şinâsî yani üslup bilimi işinin pratik tatbikinin olgunluğa ulaşmasından sonra şahsî tecrübelerden edebî mahfillere doğru bir seyre geçildi ve ilk defa sebkin usulleri ve kaideleri yazıldı. Öte yandan Sebk-i Türkistânî, bir anlamda siyasal bir hareket olan şuubiye hareketinin edebiyata bir yansıması olarak da görülebilir. Türkistân /Horâsân üslûbunda anlamsal karışıklıklar az, şiir akıcı ve anlaşılması kolaydır. Irak üslûbunda şiirde irfan öne çıkarken Hind üslûbunda ise anlam daha girift bir hâl almıştır. Anlaşıldığı üzere Fars şiirindeki anlam dünyası sadeden girifte doğru bir seyir hâlindedir. Buna mukabil klasik Türk şiirimizde de durum bundan çok farklı değildir. Ancak anlam dünyasının giriftleşme yolunda seyrettiği bu düzlemde şiirimizin sadeleşme çabasının bulunduğunu da göz ardı etmemeliyiz.
Türkçe konuşan toplulukların Türkistan’da, Anadolu’da, Arap Yarımadası’nda, Kuzey Afrika’da ve Hindistan’da örneklerini oluşturdukları Türk edebiyatı 19. yüzyıla kadar sarsıcı bir değişikliğe uğramadan hep bu özellikleri taşıdı. Bu edebiyatın seyrini kararlılık ve samimiyetle ele alırsak tereddüde düşülen veya yanlış anlaşılan durumlarda yeni sonuçlara ulaşılacaktır. Bu itibarla, elinizdeki eserde, Sebk-i Türkistânî/Horâsânî’nin kuralları ve kaideleri detaylı bir şekilde ortaya konulmuş ve akabinde bu üslûbun klâsik Türk şiirindeki etkileri ele alınmıştır.
Kültür, insanlık tarihi boyunca her daim toplumlar için bir gelişme unsuru olmuştur. Toplumların gelişmişliklerinde önemli bir yer tutan kültürün parçalarından birisi de edebiyattır. Klâsik Türk şiiri ise asırlar boyunca klasikleşen kültürümüzü nesillere aktaran en önemli unsurlardan birisidir. Bu geleneğin ihtiva ettiği değerleri anlamak için evvela üslubunu anlamak gerekir. İşte elinizdeki bu eserde edebiyat araştırmalarında göz ardı edilen konulardan bir tanesi olan üslûp ele alınmıştır. Yapılacak olan üslûp çalışmaları, şiirimizin geçmişi hakkında bizi bilgi sahibi yapacağı gibi şairlerin daha iyi anlaşılmasına da yardımcı olacaktır.
Derî Farsçasında ilk defa hicrî üçüncü asrın ortasında, genel olarak Horâsân, Sistan ve Mâverâünnehir’de ortaya çıkan şiir, bölgesel olarak gelişim göstermiştir. Derî Farsçasıyla ortaya konan şiirin Büyük Horâsân bölgesinde ortaya çıkması ve olgunlaşıp gelişmesi, sonraları bu üslubun “Sebk-i Türkistânî/ Horâsânî” olarak adlandırılmasına sebep olmuştur. Sebk-i Türkistânî/ Horâsânî ıstılahı Fars şiirinin devreleri için çok geçmişi olmayan bir durumdur. Hicrî 13. yüzyılda sebk-şinâsî yani üslup bilimi işinin pratik tatbikinin olgunluğa ulaşmasından sonra şahsî tecrübelerden edebî mahfillere doğru bir seyre geçildi ve ilk defa sebkin usulleri ve kaideleri yazıldı. Öte yandan Sebk-i Türkistânî, bir anlamda siyasal bir hareket olan şuubiye hareketinin edebiyata bir yansıması olarak da görülebilir. Türkistân /Horâsân üslûbunda anlamsal karışıklıklar az, şiir akıcı ve anlaşılması kolaydır. Irak üslûbunda şiirde irfan öne çıkarken Hind üslûbunda ise anlam daha girift bir hâl almıştır. Anlaşıldığı üzere Fars şiirindeki anlam dünyası sadeden girifte doğru bir seyir hâlindedir. Buna mukabil klasik Türk şiirimizde de durum bundan çok farklı değildir. Ancak anlam dünyasının giriftleşme yolunda seyrettiği bu düzlemde şiirimizin sadeleşme çabasının bulunduğunu da göz ardı etmemeliyiz.
Türkçe konuşan toplulukların Türkistan’da, Anadolu’da, Arap Yarımadası’nda, Kuzey Afrika’da ve Hindistan’da örneklerini oluşturdukları Türk edebiyatı 19. yüzyıla kadar sarsıcı bir değişikliğe uğramadan hep bu özellikleri taşıdı. Bu edebiyatın seyrini kararlılık ve samimiyetle ele alırsak tereddüde düşülen veya yanlış anlaşılan durumlarda yeni sonuçlara ulaşılacaktır. Bu itibarla, elinizdeki eserde, Sebk-i Türkistânî/Horâsânî’nin kuralları ve kaideleri detaylı bir şekilde ortaya konulmuş ve akabinde bu üslûbun klâsik Türk şiirindeki etkileri ele alınmıştır.