“Merdivenlerin dibi nefes dolu. Ağlamamak için bir tanesini içime çekip, koşa koşa eve gitmek istiyorum ama doğru dürüst yürüyemiyorum bile... Yalnızca sürükleniyorum. Karanlık koyulaştıkça koyulaşıyor… Kaç defa atarsan at, denizin içine almayıp geri tükürdüğü bir çöp gibi vuruyorum evin kıyısına. Abim yok, babam yok...
Pencerelerde ışık yok. Yalnızlık hepimizden önce gelip kurulmuş evin içine.” Melih Özeren, Kopuk'ta bir sokak çocuğunun yoklukla, yalnızlıkla ve ölümle sınanan hayatını anlatıyor. Bu hayata, bu hayatın muhatabına üzülüyoruz, keşke elimizden bir şey gelse diyoruz ama her şeye rağmen kahramanımız öyle güçlü ya da kendini güçlü göstermeyi o kadar iyi beceriyor ki, ona acımıyor, daha doğrusu acıyamıyoruz. Kendimizi yaşam, insan olmak ve dünyanın halleri üzerine düşünürken buluyoruz.
“Merdivenlerin dibi nefes dolu. Ağlamamak için bir tanesini içime çekip, koşa koşa eve gitmek istiyorum ama doğru dürüst yürüyemiyorum bile... Yalnızca sürükleniyorum. Karanlık koyulaştıkça koyulaşıyor… Kaç defa atarsan at, denizin içine almayıp geri tükürdüğü bir çöp gibi vuruyorum evin kıyısına. Abim yok, babam yok...
Pencerelerde ışık yok. Yalnızlık hepimizden önce gelip kurulmuş evin içine.” Melih Özeren, Kopuk'ta bir sokak çocuğunun yoklukla, yalnızlıkla ve ölümle sınanan hayatını anlatıyor. Bu hayata, bu hayatın muhatabına üzülüyoruz, keşke elimizden bir şey gelse diyoruz ama her şeye rağmen kahramanımız öyle güçlü ya da kendini güçlü göstermeyi o kadar iyi beceriyor ki, ona acımıyor, daha doğrusu acıyamıyoruz. Kendimizi yaşam, insan olmak ve dünyanın halleri üzerine düşünürken buluyoruz.