"Çukurun düzünü geçip yamaçlara tırmanan gölgeler, bir an önce gecenin içinde yitmek istercesine artık daha hızlı yol alıyordu. Dağlar daha hızlı koyulaşıyor, kararıyordu. Dere, kasvetli bir suskunluk içindeydi. Patikalar, bir ölümün kılavuzluğunu yapıyormuş gibi ürperti veriyordu. Her şey korkunç bir fırtınanın gürlemesini bekliyor gibi sinmiş kalmıştı…
"Ortalık biraz sakinleşince bir kadının derinden gelen inleme sesine kulak kesildim. Mağaraya yayılan keskin iniltisi içimi sızlattı. Dip köşede dermansız, ölü gibi yatıyordu. Yanında sırtını duvara vermiş, elini annesinin başına koymuş bir kız çocuğu vardı. Yaşadığına delâlet tek şey aldığı nefesti. Yeni gelenleri bile merak etmeyen bir kayıtsızlık içindeydi…
"Akşamın alacasıyla birlikte mağara bütünüyle karanlığa gömüldü. Herkes bir yerlere yığıldı. Çömelip kaldığım yerde aklım inleyen kadının başındaki o kız çocuğu ve acı yakarışında kaldı. Bir ara kadının iniltisi şiddetlenince kızın “Daye me mıre (anne ölme)” diyen sesini duydum."
Dağı taşı, ağacı suyu kutsal belleyen, canlı cansız her nesneyle konuşan, onların sesine kulak veren, inancını/ritüellerini yüzyıllarca koruyup yaşatan, , uğradığı her kıyımda başını dik tutmayı bilen bir halkın, o büyük “tertele” de, Dersim 38’de yaşadıklarını bütün insani boyutlarıyla, acıyı âdeta dalga dalga yükselip kreşendoyla nihayetlenen bir senfoni gibi yüreklere kazıyan o akla havsalaya sığmaz vahşeti olabildiğince yalın ama kezzap gibi kavurucu bir dille anlatan bir roman Kör Kuyuda Tufan.
"Çukurun düzünü geçip yamaçlara tırmanan gölgeler, bir an önce gecenin içinde yitmek istercesine artık daha hızlı yol alıyordu. Dağlar daha hızlı koyulaşıyor, kararıyordu. Dere, kasvetli bir suskunluk içindeydi. Patikalar, bir ölümün kılavuzluğunu yapıyormuş gibi ürperti veriyordu. Her şey korkunç bir fırtınanın gürlemesini bekliyor gibi sinmiş kalmıştı…
"Ortalık biraz sakinleşince bir kadının derinden gelen inleme sesine kulak kesildim. Mağaraya yayılan keskin iniltisi içimi sızlattı. Dip köşede dermansız, ölü gibi yatıyordu. Yanında sırtını duvara vermiş, elini annesinin başına koymuş bir kız çocuğu vardı. Yaşadığına delâlet tek şey aldığı nefesti. Yeni gelenleri bile merak etmeyen bir kayıtsızlık içindeydi…
"Akşamın alacasıyla birlikte mağara bütünüyle karanlığa gömüldü. Herkes bir yerlere yığıldı. Çömelip kaldığım yerde aklım inleyen kadının başındaki o kız çocuğu ve acı yakarışında kaldı. Bir ara kadının iniltisi şiddetlenince kızın “Daye me mıre (anne ölme)” diyen sesini duydum."
Dağı taşı, ağacı suyu kutsal belleyen, canlı cansız her nesneyle konuşan, onların sesine kulak veren, inancını/ritüellerini yüzyıllarca koruyup yaşatan, , uğradığı her kıyımda başını dik tutmayı bilen bir halkın, o büyük “tertele” de, Dersim 38’de yaşadıklarını bütün insani boyutlarıyla, acıyı âdeta dalga dalga yükselip kreşendoyla nihayetlenen bir senfoni gibi yüreklere kazıyan o akla havsalaya sığmaz vahşeti olabildiğince yalın ama kezzap gibi kavurucu bir dille anlatan bir roman Kör Kuyuda Tufan.