Ben ne kadar bir şanslı bir çocukmuşum. Henüz 4. sınıf öğrencisi iken, önce Mekke’yi, sonra da Medine’yi görmek, Efendimiz’in (s.a.v.) yaşadığı yerleri görmek, kokusunu içime çekmek nasip olmuştu. Şimdi sırada Kudüs’ü görmek vardı… Ah Kudüs… Efendimiz’in (s.a.v.) Mirâc’a yükseldiği kutlu şehir… Şimdiyse acı ve gözyaşlarıyla dolu mahzun şehir…
“Kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki O, her şeyi hakkıyla bilen ve hakkıyla görendir.” (İsrâ, 1)
Ben ne kadar bir şanslı bir çocukmuşum. Henüz 4. sınıf öğrencisi iken, önce Mekke’yi, sonra da Medine’yi görmek, Efendimiz’in (s.a.v.) yaşadığı yerleri görmek, kokusunu içime çekmek nasip olmuştu. Şimdi sırada Kudüs’ü görmek vardı… Ah Kudüs… Efendimiz’in (s.a.v.) Mirâc’a yükseldiği kutlu şehir… Şimdiyse acı ve gözyaşlarıyla dolu mahzun şehir…
“Kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki O, her şeyi hakkıyla bilen ve hakkıyla görendir.” (İsrâ, 1)