“…Mediha, koltuğunun altındaki kitabı uzattı Ahmet İrfan’a. Ahmet İrfan yüzü kızararak aldı. Kitabı şöyle bir karıştırdığında, orta sayfalarda bir mektuba dokundu parmakları. Parmakların mektuba değdiği yer adeta yandı Ahmet İrfan’ın. Mektubu gördüğünü anlayan Mediha kızardı, bozardı, ayaklarının ucuna baktı. Ahmet İrfan bunu fark edince, Mediha utanıp sıkılmasın düşüncesiyle kitabı kapatıp okul çantasının içine koydu. Birlikte denizi seyre daldılar. Uçsuz bucaksız Karadeniz. Suları bugün her zamankinden daha bir berraktı. Dalgalar sahile, kucağında özenle taşıdığı en nadide emanetini usulca getirip bırakan, sonra sessizce geri dönen bir hizmetkâr nezaketindeydi. Hiç konuşmadan dakikalarca durdular. Birbirleri için sahile gelmiş olmak ve yan yana aynı denize bakmak da yetiyordu onlar için…”
“…Mediha, koltuğunun altındaki kitabı uzattı Ahmet İrfan’a. Ahmet İrfan yüzü kızararak aldı. Kitabı şöyle bir karıştırdığında, orta sayfalarda bir mektuba dokundu parmakları. Parmakların mektuba değdiği yer adeta yandı Ahmet İrfan’ın. Mektubu gördüğünü anlayan Mediha kızardı, bozardı, ayaklarının ucuna baktı. Ahmet İrfan bunu fark edince, Mediha utanıp sıkılmasın düşüncesiyle kitabı kapatıp okul çantasının içine koydu. Birlikte denizi seyre daldılar. Uçsuz bucaksız Karadeniz. Suları bugün her zamankinden daha bir berraktı. Dalgalar sahile, kucağında özenle taşıdığı en nadide emanetini usulca getirip bırakan, sonra sessizce geri dönen bir hizmetkâr nezaketindeydi. Hiç konuşmadan dakikalarca durdular. Birbirleri için sahile gelmiş olmak ve yan yana aynı denize bakmak da yetiyordu onlar için…”