Kur'ân'da kâinatta yaratılmış olan her bir varlık ve her bir hadise birer âyet olarak ifade edilmiştir ki, bunlara kevnî âyetler denilmektedir. Kur’an, bizim tabiat olayı olarak değerlendirdiğimiz; yağmurun yağması, rüzgârın esmesi, yerin ve göklerin yaratılışı, gece ve gündüzün değişmesi gibi bütün bu olayların, Allah’ın varlığının birer delili olduklarını bildirmektedir. Bu varlık ve olaylar her an konum ve görevleriyle akıl sahibi insanların nazarlarını kendilerine çevirmelerini isteyerek hal dilleriyle, "bana dikkatle bak, benimle şu evrenin yaratıcısını bulabilirsin" diye haykırmaktadırlar.
Bu sessiz seslenişe kulak veren insanlar, onlardan gerekli ders ve ibreti alarak yaratıcıya iman hakikatine intikal ederler. O’nun varlığını, birliğini, sonsuz güç, kudret ve ilim sahibi olduğunu idrak ederler. Pek çok insan da her zaman yüzyüze, göz göze geldikleri bu âyetlerin yanından gelip geçerler... Bu âyetler adeta onları kendilerine çağırırlar. Kendilerinin görülmesini, incelenmesini beklerler... Fakat insanların çoğu ne onları görür, ne seslerini duyar ve ne de onların derin manalarını hissederler
Kur'ân'da kâinatta yaratılmış olan her bir varlık ve her bir hadise birer âyet olarak ifade edilmiştir ki, bunlara kevnî âyetler denilmektedir. Kur’an, bizim tabiat olayı olarak değerlendirdiğimiz; yağmurun yağması, rüzgârın esmesi, yerin ve göklerin yaratılışı, gece ve gündüzün değişmesi gibi bütün bu olayların, Allah’ın varlığının birer delili olduklarını bildirmektedir. Bu varlık ve olaylar her an konum ve görevleriyle akıl sahibi insanların nazarlarını kendilerine çevirmelerini isteyerek hal dilleriyle, "bana dikkatle bak, benimle şu evrenin yaratıcısını bulabilirsin" diye haykırmaktadırlar.
Bu sessiz seslenişe kulak veren insanlar, onlardan gerekli ders ve ibreti alarak yaratıcıya iman hakikatine intikal ederler. O’nun varlığını, birliğini, sonsuz güç, kudret ve ilim sahibi olduğunu idrak ederler. Pek çok insan da her zaman yüzyüze, göz göze geldikleri bu âyetlerin yanından gelip geçerler... Bu âyetler adeta onları kendilerine çağırırlar. Kendilerinin görülmesini, incelenmesini beklerler... Fakat insanların çoğu ne onları görür, ne seslerini duyar ve ne de onların derin manalarını hissederler