Hz. Peygamber’in Kur’ân tarafından övülen ve muteber “en önemli özelliği” karakteridir. (Kalem, 68/4) İnsana seviye ve itibar kazandıran tek özellik de budur. Bugün Müslümanlar, çözemediği birçok problemle boğuşmaktadır ki aslında bu problemlerin “anası/esası,” ahlakî itibardır. Geri kalan problemler bunun türevi ya da tali sorunlardır. Ahlâk problemini çözdüğünüzde bütün bu problemler; hukuk, ekonomi, bilim, siyaset, sanat, spor, eğitim, aile, yönetim, çevre, evlilik, adalet, ticaret vb. de ahlaka bağlı olarak çözülür. Bu alanlarda seviyenin yükselmesi ve düşmesi ise “ahlakî seviye”ye bağlıdır. Zira ana damardaki problem bütün tali problemleri etkiler.
Anadolu irfanında geçtiği üzere “köprüden önceki son çıkış,” yani tek çözüm yolu ahlaktır ki toplum ancak ahlakla ayakta durur. Ahlaken çürümüş bir toplumu ayakta tutmak zordur. Aliya İzzet Begoviç’in dediği gibi: “Ahlakınızı kaybetmeyin! Dünya üzerindeki her kuvvet sağlam bir ahlakla başlar. Her mağlubiyet de ahlakî çöküşle başlar. Her ne yapılmak isteniyorsa, bu önce insanların ruhlarında gerçekleştirilmelidir. Bu da ahlakla mümkündür. Din ahlaktır. Onu hayata geçirmek ise terbiyedir.”
Bir dinin veya inancın tüm hayat alanlarında yaşanıp yaşanmadığını ahlaka bakarak görmek mümkündür. Eğer bu alanlarda ahlâk yoksa dinden söz etmek zordur. Ahlakî yozlaşmanın olduğu topluma kimsenin dokunmasına gerek yoktur, çünkü ahlâkî zaafla kendisi kendi sonunu hazırlamaktadır.
Kur’ân büyük oranda inanç ve ahlak kitabıdır. Nâzil olduğundan önceki Hicaz toplumunun yöneticileri Mekke’yi, Çin’den tüccar çekecek merkez haline getirebilecek kadar akıllıydılar fakat ahlakî özelliklerinde bozulma ve çürüme vardı. Kur’ân ilk toplumu “ahlakî itibar” sayesinde kısa sürede başka coğrafyaları da etkiler hale getirdi. Bir örnek vermek gerekirse Kur’ân’da anlatılan Hz. Yusuf, orduların yapamayacağını “ahlâkı”yla başarmıştı. Bu da gösteriyor ki “ahlâkî güç,” silah gücünden daha etkileyici ve kalıcıdır. Geçmiş topluluklar ekonomik zayıflıktan değil “ahlakî bozulma”dan dolayı çökmüşlerdir
Hz. Peygamber’in Kur’ân tarafından övülen ve muteber “en önemli özelliği” karakteridir. (Kalem, 68/4) İnsana seviye ve itibar kazandıran tek özellik de budur. Bugün Müslümanlar, çözemediği birçok problemle boğuşmaktadır ki aslında bu problemlerin “anası/esası,” ahlakî itibardır. Geri kalan problemler bunun türevi ya da tali sorunlardır. Ahlâk problemini çözdüğünüzde bütün bu problemler; hukuk, ekonomi, bilim, siyaset, sanat, spor, eğitim, aile, yönetim, çevre, evlilik, adalet, ticaret vb. de ahlaka bağlı olarak çözülür. Bu alanlarda seviyenin yükselmesi ve düşmesi ise “ahlakî seviye”ye bağlıdır. Zira ana damardaki problem bütün tali problemleri etkiler.
Anadolu irfanında geçtiği üzere “köprüden önceki son çıkış,” yani tek çözüm yolu ahlaktır ki toplum ancak ahlakla ayakta durur. Ahlaken çürümüş bir toplumu ayakta tutmak zordur. Aliya İzzet Begoviç’in dediği gibi: “Ahlakınızı kaybetmeyin! Dünya üzerindeki her kuvvet sağlam bir ahlakla başlar. Her mağlubiyet de ahlakî çöküşle başlar. Her ne yapılmak isteniyorsa, bu önce insanların ruhlarında gerçekleştirilmelidir. Bu da ahlakla mümkündür. Din ahlaktır. Onu hayata geçirmek ise terbiyedir.”
Bir dinin veya inancın tüm hayat alanlarında yaşanıp yaşanmadığını ahlaka bakarak görmek mümkündür. Eğer bu alanlarda ahlâk yoksa dinden söz etmek zordur. Ahlakî yozlaşmanın olduğu topluma kimsenin dokunmasına gerek yoktur, çünkü ahlâkî zaafla kendisi kendi sonunu hazırlamaktadır.
Kur’ân büyük oranda inanç ve ahlak kitabıdır. Nâzil olduğundan önceki Hicaz toplumunun yöneticileri Mekke’yi, Çin’den tüccar çekecek merkez haline getirebilecek kadar akıllıydılar fakat ahlakî özelliklerinde bozulma ve çürüme vardı. Kur’ân ilk toplumu “ahlakî itibar” sayesinde kısa sürede başka coğrafyaları da etkiler hale getirdi. Bir örnek vermek gerekirse Kur’ân’da anlatılan Hz. Yusuf, orduların yapamayacağını “ahlâkı”yla başarmıştı. Bu da gösteriyor ki “ahlâkî güç,” silah gücünden daha etkileyici ve kalıcıdır. Geçmiş topluluklar ekonomik zayıflıktan değil “ahlakî bozulma”dan dolayı çökmüşlerdir