Kürdüm OHAL'de Türküm

Stok Kodu:
9789754737165
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
176
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2016-11
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
%25 indirimli
180,00TL
135,00TL
Taksitli fiyat: 9 x 16,50TL
9789754737165
1068587
Kürdüm OHAL'de Türküm
Kürdüm OHAL'de Türküm
135.00

Daha önce Kürdinsan ve Kürtleri Bekleyen Tehlike isimli kitaplarıyla tanınan Vahdettin İnce, Kürt Sorunu'nun anlaşılmasına katkı sağlayabilecek yeni bir çalışma yayınladı. Kürdüm OHAL'de Türküm/Bir Sistem Eleştirisi ismiyle yayınlanan kitap, konunun uzmanı bir düşünürün kendi hayatından kesitlerle zenginleştirdiği özgün bir çalışma özelliği taşıyor. Vahdettin İnce, dışardan bakıldığında karmaşık olarak görünen bu temel sorunu, kendine özgü analizlerle anlaşılır bir hale getiriyor.

Vahdettin İnce, hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelen bu temel sorunun hem anlaşılması hem de çözüme kavuşturulması için verdiği çabaları şu sözlerle anlatıyor: “Kürt sorunu ile doğup büyüdüm. Bugün düşünceme, tutumuma, yazılarıma egemen olan kişisel tecrübemin etkisine girmeden önce bu soruna çevremdeki hemen hemen herkes gibi tek taraflı bakıyordum. Aslında gerçeğin sadece bir yönünü görebiliyordum da diyebilirim. Çevre ve ortam bunu gerektiriyordu. Geliyê Zîlan (Van'ın Erciş ilçesine bağlı Zilan deresi denilen ve onlarca köy ve mezradan ibaret bölge) hadisesi ben doğmadan otuz yıl önce yaşanmıştı, bizim köyden çok çok on beş kilometre ötede. Çevremi anlamaya başladığımda kulağımda bu bölgede yaşanmış katliam hikayeleri vardı. Öncesinde ve sonrasında tanık olunan Kürtçe yasakları, Kürtlerin inkarı gibi insan fıtratına aykırı uygulamalar ister istemez gerçeğin sadece ve yalnızca bir tarafını görmeyi dayatıyordu. Benim gördüğüm ve anladığım Kürtlerin korkunç mağduriyetiydi. Zaman ilerledi, Türklerin bu konuya yaklaşımlarını görme imkanını buldum. Bu aşamadan sonra sorunun bir veçhesi daha belirginleşti. Türkler olup bitenlerden habersizdi. Her şey onlar adına yapılıyordu, ama onların bundan haberi yoktu. Zamanla tanıdıkça, haberlerinin olması durumunda bunlara onay vermelerinin imkansız olduğunu anladım. Tepedeki siyasetin de Türklerin işin farkına varmasını önleyen, perdeleyen kavramlarla döndüğünü gördüm. Rejimin Kürt coğrafyasında olup bitenleri Türklerin gözünde perdelemek, anlamalarını engellemek için sinsi bir politika izlediğini fark ettim. Mesela Şeyh Said hareketini Türklere bir bölücü, ayrılıkçı hareket olarak anlatırken, etnik meselelere gösterdiği duyarlılığı İslamî sorunlara ya hiç göstermeyen ya da üstünkörü bir tepkiyle geçiştiren Batıya da İslamî, hilafetçi bir hareket olarak yansıtmıştı. Bu sorunun bir diğer mağduru da Türklerdi o halde. Bunu anladıktan sonra Türk nedir sorusunun cevabı da Kürtlerin girdabında yer aldığı sorunun diğer mağduru olduğu için Türkler ümmettir şeklinde belirginleşti zihnimde. Ümmet olmak, bir millet olmak yani karşılıklı anlaşabilmek için tarafların, özellikle Türklerin olup bitenlerden haberdar kılınmasını kendim için vaz geçilmez bir görev bildim bu yüzden. Ondandır ki kendimi her fırsatta Kürtlerin mağduriyetini Türklere anlatma çabası içinde gördüm. “Kürdinsan” kitabım Kürtlerin yaşadıklarını Türklere anlatma amacımın bir ifadesidir.

Burada da aynı duygu ve düşüncelerle hareket etmek istiyorum. Yine vicdanlara dokunmaya çalışacağım. Buradaki yazılar bir yandan benim Kürtleri ve Türkleri anlama çabamın ifadeleridirler, bir yandan da onların birbirlerini anlamalarını sağlamaya yönelik niyetimin göstergeleridirler. Ben tabi ki ümmetçi, bütünsel ve hatta evrensel bir zaviyeden bakıyorum olaylara. Ama bu ayrıntının, teferruatın ilmek ilmek ördüğü bir bütünselliktir. Ümmet Araptır, Türktür, Kürttür, Farstır... Bazen sadece Araptır, bazen sadece Türktür, bazen sadece Kürttür, bazen sadece Farstır. Ama her zaman hepsidir. Diğer bir ifadeyle ümmet; anlaşan yani bir birlerini anlayan insanlardan meydana gelen bir topluluktur. İslam milletinin çok önemli iki kavmi olan Türklerin ve Kürtlerin birbirlerini anlamaları da hem Türkiye'de hem de İslam aleminde çözümlerin kapısını açan bir anahtar işlevini görecektir bana göre. Bir arada barış içinde yaşamanın anahtarı milletlerin, halkların, mezheplerin birbirlerinin mütercimi olmasıdır bir anlamda.”

Beyan Yayınları tarafından okuyucularla buluşturulan bu önemli eser, yaşanmış pek çok olayla zenginleştirilmiş bir gerçekliğe dayalı olması ve olaylara çok yönlü bakabilme özelliğinden dolayı kendi alanında önemli bir boşluğu doldurmaya aday olarak görünüyor.

Daha önce Kürdinsan ve Kürtleri Bekleyen Tehlike isimli kitaplarıyla tanınan Vahdettin İnce, Kürt Sorunu'nun anlaşılmasına katkı sağlayabilecek yeni bir çalışma yayınladı. Kürdüm OHAL'de Türküm/Bir Sistem Eleştirisi ismiyle yayınlanan kitap, konunun uzmanı bir düşünürün kendi hayatından kesitlerle zenginleştirdiği özgün bir çalışma özelliği taşıyor. Vahdettin İnce, dışardan bakıldığında karmaşık olarak görünen bu temel sorunu, kendine özgü analizlerle anlaşılır bir hale getiriyor.

Vahdettin İnce, hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelen bu temel sorunun hem anlaşılması hem de çözüme kavuşturulması için verdiği çabaları şu sözlerle anlatıyor: “Kürt sorunu ile doğup büyüdüm. Bugün düşünceme, tutumuma, yazılarıma egemen olan kişisel tecrübemin etkisine girmeden önce bu soruna çevremdeki hemen hemen herkes gibi tek taraflı bakıyordum. Aslında gerçeğin sadece bir yönünü görebiliyordum da diyebilirim. Çevre ve ortam bunu gerektiriyordu. Geliyê Zîlan (Van'ın Erciş ilçesine bağlı Zilan deresi denilen ve onlarca köy ve mezradan ibaret bölge) hadisesi ben doğmadan otuz yıl önce yaşanmıştı, bizim köyden çok çok on beş kilometre ötede. Çevremi anlamaya başladığımda kulağımda bu bölgede yaşanmış katliam hikayeleri vardı. Öncesinde ve sonrasında tanık olunan Kürtçe yasakları, Kürtlerin inkarı gibi insan fıtratına aykırı uygulamalar ister istemez gerçeğin sadece ve yalnızca bir tarafını görmeyi dayatıyordu. Benim gördüğüm ve anladığım Kürtlerin korkunç mağduriyetiydi. Zaman ilerledi, Türklerin bu konuya yaklaşımlarını görme imkanını buldum. Bu aşamadan sonra sorunun bir veçhesi daha belirginleşti. Türkler olup bitenlerden habersizdi. Her şey onlar adına yapılıyordu, ama onların bundan haberi yoktu. Zamanla tanıdıkça, haberlerinin olması durumunda bunlara onay vermelerinin imkansız olduğunu anladım. Tepedeki siyasetin de Türklerin işin farkına varmasını önleyen, perdeleyen kavramlarla döndüğünü gördüm. Rejimin Kürt coğrafyasında olup bitenleri Türklerin gözünde perdelemek, anlamalarını engellemek için sinsi bir politika izlediğini fark ettim. Mesela Şeyh Said hareketini Türklere bir bölücü, ayrılıkçı hareket olarak anlatırken, etnik meselelere gösterdiği duyarlılığı İslamî sorunlara ya hiç göstermeyen ya da üstünkörü bir tepkiyle geçiştiren Batıya da İslamî, hilafetçi bir hareket olarak yansıtmıştı. Bu sorunun bir diğer mağduru da Türklerdi o halde. Bunu anladıktan sonra Türk nedir sorusunun cevabı da Kürtlerin girdabında yer aldığı sorunun diğer mağduru olduğu için Türkler ümmettir şeklinde belirginleşti zihnimde. Ümmet olmak, bir millet olmak yani karşılıklı anlaşabilmek için tarafların, özellikle Türklerin olup bitenlerden haberdar kılınmasını kendim için vaz geçilmez bir görev bildim bu yüzden. Ondandır ki kendimi her fırsatta Kürtlerin mağduriyetini Türklere anlatma çabası içinde gördüm. “Kürdinsan” kitabım Kürtlerin yaşadıklarını Türklere anlatma amacımın bir ifadesidir.

Burada da aynı duygu ve düşüncelerle hareket etmek istiyorum. Yine vicdanlara dokunmaya çalışacağım. Buradaki yazılar bir yandan benim Kürtleri ve Türkleri anlama çabamın ifadeleridirler, bir yandan da onların birbirlerini anlamalarını sağlamaya yönelik niyetimin göstergeleridirler. Ben tabi ki ümmetçi, bütünsel ve hatta evrensel bir zaviyeden bakıyorum olaylara. Ama bu ayrıntının, teferruatın ilmek ilmek ördüğü bir bütünselliktir. Ümmet Araptır, Türktür, Kürttür, Farstır... Bazen sadece Araptır, bazen sadece Türktür, bazen sadece Kürttür, bazen sadece Farstır. Ama her zaman hepsidir. Diğer bir ifadeyle ümmet; anlaşan yani bir birlerini anlayan insanlardan meydana gelen bir topluluktur. İslam milletinin çok önemli iki kavmi olan Türklerin ve Kürtlerin birbirlerini anlamaları da hem Türkiye'de hem de İslam aleminde çözümlerin kapısını açan bir anahtar işlevini görecektir bana göre. Bir arada barış içinde yaşamanın anahtarı milletlerin, halkların, mezheplerin birbirlerinin mütercimi olmasıdır bir anlamda.”

Beyan Yayınları tarafından okuyucularla buluşturulan bu önemli eser, yaşanmış pek çok olayla zenginleştirilmiş bir gerçekliğe dayalı olması ve olaylara çok yönlü bakabilme özelliğinden dolayı kendi alanında önemli bir boşluğu doldurmaya aday olarak görünüyor.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat