Var olması istenen ama olmadığı gayet iyi bilinen bir dünyaydı bu. İnsana önce sevinç sonra olmayışın hüznünü verirdi.
Nagihan Şahin, ikinci öykü kitabı Kuzeyde İki Kişi ile öykü yürüyüşüne yeni bir boyut kazandırıyor. Cesur, sade, akıcı bir dille inşa ettiği öykülerinde kelimeleri, bazen insana yaklaşmanın bazen de insanı yaralamanın aracı hâline getiriyor. Kendi içsel adalarında yaşamlarını sürdüren öykü kahramanları geçmişin kırgınlıklarını, pişmanlıklarını zamanla derinleştirip bir yüzleşmeye dönüştürüyor. Bu hesaplaşmalar, gündelik hayatın doğal akışı içinde kendine yer bulmaya çalışıyor.
İnsanın en zayıf, en güçlü, en öfkeli anlarına ustaca yaklaşan Şahin, özellikle kadın erkek ilişkilerindeki açmazlara, beklentilerine hapsolanların çaresizliklerine, toplumsal alışkanlıkların birey üzerindeki kıyıcılığına, herkesin içinde saklı çocukluğun yaralı ülkesine dikkat kesiliyor. Çocuk aşkları, platonik aşklar, yaşanmasına izin verilmeyen aşklar, iyileştiren aşklar da sessizce yer buluyor öykülerde.
Yer yer ironi barındıran öykülerin merkezinde; bireysel ilişkilerden politikaya, bürokrasiden ticari hayata yayılan çözülmeye karşı bir itiraz ve sorgulama yer alıyor. Fakat yazar bunu yaparken anlatının estetik gereksinimlerinden de ödün vermiyor. Tıpkı hayal kırıklıklarını anlatırken gürül gürül akan hayattan ödün vermediği gibi.
Var olması istenen ama olmadığı gayet iyi bilinen bir dünyaydı bu. İnsana önce sevinç sonra olmayışın hüznünü verirdi.
Nagihan Şahin, ikinci öykü kitabı Kuzeyde İki Kişi ile öykü yürüyüşüne yeni bir boyut kazandırıyor. Cesur, sade, akıcı bir dille inşa ettiği öykülerinde kelimeleri, bazen insana yaklaşmanın bazen de insanı yaralamanın aracı hâline getiriyor. Kendi içsel adalarında yaşamlarını sürdüren öykü kahramanları geçmişin kırgınlıklarını, pişmanlıklarını zamanla derinleştirip bir yüzleşmeye dönüştürüyor. Bu hesaplaşmalar, gündelik hayatın doğal akışı içinde kendine yer bulmaya çalışıyor.
İnsanın en zayıf, en güçlü, en öfkeli anlarına ustaca yaklaşan Şahin, özellikle kadın erkek ilişkilerindeki açmazlara, beklentilerine hapsolanların çaresizliklerine, toplumsal alışkanlıkların birey üzerindeki kıyıcılığına, herkesin içinde saklı çocukluğun yaralı ülkesine dikkat kesiliyor. Çocuk aşkları, platonik aşklar, yaşanmasına izin verilmeyen aşklar, iyileştiren aşklar da sessizce yer buluyor öykülerde.
Yer yer ironi barındıran öykülerin merkezinde; bireysel ilişkilerden politikaya, bürokrasiden ticari hayata yayılan çözülmeye karşı bir itiraz ve sorgulama yer alıyor. Fakat yazar bunu yaparken anlatının estetik gereksinimlerinden de ödün vermiyor. Tıpkı hayal kırıklıklarını anlatırken gürül gürül akan hayattan ödün vermediği gibi.