Canan, olduğu yerde doğruldu ve yüzümü ellerinin arasına aldı.
“Sen kimsin?” diye sordu.
Gözlerimi Canan’dan kaçırdım. Bir şeyler gevelemeye çalıştım ama mantıklı bir cümle kuramadım.
Elleriyle yüzümü tekrardan ona çevirdi ve gözlerinin içine bakmamı sağladı. “Daha doğrusu ben kim olduğunu biliyorum. Öğrenmek istediğim asıl şey… Sana ne oldu?”
Nefesim kesildi. Ne diyeceğimi bilemedim. Ne desem zırvalıyormuşum gibi gözükecekti. Bundan yalan söyleyerek bir çıkış yolum olmadığına karar verdim.
“Ben öldüm,” diyebildim. Kelimeler ağzımdan ağır çakıl taşları gibi dökülüyordu. “Ben öldüm ve hayata geri döndürüldüm. Bana bir şans daha verildi.”
Derviş Dertlioğlu’nun, bağımlılık-ölüm-yaşam arasında gidip gelen, Müslüm Gürses ve David Bowie şarkılarının
notalarının birbirine karıştığı hayat hikâyesinde, her şey, cevap verilmesi gereken tek bir soruya bağlanacak:
“Sevdiklerimiz için her şeyi yapmayacaksak yaşamanın ne anlamı var ki?”
Canan, olduğu yerde doğruldu ve yüzümü ellerinin arasına aldı.
“Sen kimsin?” diye sordu.
Gözlerimi Canan’dan kaçırdım. Bir şeyler gevelemeye çalıştım ama mantıklı bir cümle kuramadım.
Elleriyle yüzümü tekrardan ona çevirdi ve gözlerinin içine bakmamı sağladı. “Daha doğrusu ben kim olduğunu biliyorum. Öğrenmek istediğim asıl şey… Sana ne oldu?”
Nefesim kesildi. Ne diyeceğimi bilemedim. Ne desem zırvalıyormuşum gibi gözükecekti. Bundan yalan söyleyerek bir çıkış yolum olmadığına karar verdim.
“Ben öldüm,” diyebildim. Kelimeler ağzımdan ağır çakıl taşları gibi dökülüyordu. “Ben öldüm ve hayata geri döndürüldüm. Bana bir şans daha verildi.”
Derviş Dertlioğlu’nun, bağımlılık-ölüm-yaşam arasında gidip gelen, Müslüm Gürses ve David Bowie şarkılarının
notalarının birbirine karıştığı hayat hikâyesinde, her şey, cevap verilmesi gereken tek bir soruya bağlanacak:
“Sevdiklerimiz için her şeyi yapmayacaksak yaşamanın ne anlamı var ki?”