Biz yaşamı hep ciddiye aldık. Onun için hep yalpaladık. Oysa oluruna bırakıp hayatın akışını yaşamak lazımdı. Bu yüzden hep dert sahibi olduk. Mutluluğumuz kısa oldu, yarım yaşadık her şeyi. Sevdanın adını duyduk. Aşkı yüreğimizde yarım hissettik. Sofradan doymadan kalktık. Bazen ihaneti koynumuzdakinden gördük bazen de can dediğimiz canımızdan. Ömür dediğin arpa boyu kadar kısaydı.
Oysa biz hiç bitmez sanıyorduk. Yanıldığımızı en sevdiğimizden darbe yedikten sonra anladık. Yaşamın kıyısında yürüyüp feleğe efelendik haddimizi bilmeden.
Bu kitapta anlattığım hikayelerde olduğu gibi ihanetin en katmerlisini vefasızlığın son durağını yaşadık. Oysa bu dünya denen alemde birkaç gün iyi yaşayıp ektiğimiz çiçekleri kurumadan, diktiğimiz meyva ağaçlarını doyuncaya kadar yemeden çekip gidecektik.
Şimdi dilimizde sözleri yarım yamalak dökülen, makamı ise hep hüzzam olan türküleri söyler olduk.
Biz içimizi türkülere dökmüşüz. Bazen ağlayıp çoğu zamanda güldüğümüz türkülere. Türkü tadında bir hayat beklerken, payımıza hep ağıtlar, uzun havalar düştü. Ömür boyunca hep hasret türküsü duyduk, dinledik. Bazen radyodan bazen komşunun sesinden bazen sevgilinin yanık sesine kulak verdik.
Rüzgar savurdu sonbaharda dökülen yaprak gibi. Sararıp soldu yaşantımız bir parça ekmek için. Hiç uzun boylu hayalerimiz olmadı. Belki de unutulmuş coğrafyanın insanları olduğumuzdan hiç yaşamamış gibi yaşayıp gideceğiz.
Muhlis Şutanrıkulu
Biz yaşamı hep ciddiye aldık. Onun için hep yalpaladık. Oysa oluruna bırakıp hayatın akışını yaşamak lazımdı. Bu yüzden hep dert sahibi olduk. Mutluluğumuz kısa oldu, yarım yaşadık her şeyi. Sevdanın adını duyduk. Aşkı yüreğimizde yarım hissettik. Sofradan doymadan kalktık. Bazen ihaneti koynumuzdakinden gördük bazen de can dediğimiz canımızdan. Ömür dediğin arpa boyu kadar kısaydı.
Oysa biz hiç bitmez sanıyorduk. Yanıldığımızı en sevdiğimizden darbe yedikten sonra anladık. Yaşamın kıyısında yürüyüp feleğe efelendik haddimizi bilmeden.
Bu kitapta anlattığım hikayelerde olduğu gibi ihanetin en katmerlisini vefasızlığın son durağını yaşadık. Oysa bu dünya denen alemde birkaç gün iyi yaşayıp ektiğimiz çiçekleri kurumadan, diktiğimiz meyva ağaçlarını doyuncaya kadar yemeden çekip gidecektik.
Şimdi dilimizde sözleri yarım yamalak dökülen, makamı ise hep hüzzam olan türküleri söyler olduk.
Biz içimizi türkülere dökmüşüz. Bazen ağlayıp çoğu zamanda güldüğümüz türkülere. Türkü tadında bir hayat beklerken, payımıza hep ağıtlar, uzun havalar düştü. Ömür boyunca hep hasret türküsü duyduk, dinledik. Bazen radyodan bazen komşunun sesinden bazen sevgilinin yanık sesine kulak verdik.
Rüzgar savurdu sonbaharda dökülen yaprak gibi. Sararıp soldu yaşantımız bir parça ekmek için. Hiç uzun boylu hayalerimiz olmadı. Belki de unutulmuş coğrafyanın insanları olduğumuzdan hiç yaşamamış gibi yaşayıp gideceğiz.
Muhlis Şutanrıkulu