Bireyin mahremiyeti ve kişisel değerleri, hem ceza hukuku hem de özel hukuk alanında akademisyenlerce çok az çalışılan konulardan birisini oluşturmaktadır. Böyle olmasında, konuya toplum ve siyasilerce verilen önemin azlığı kadar, bu alanı koruyan normların hukuksal yaptırımlarının etkisizliği ve toplumun bu normlardan bir koruma beklentisinin oldukça az olması da etkindir. Oysa insan onuru, şeref, özel yaşam, çocukların üstün yararı, bireylerin biyolojik kökenlerini öğrenebilmesi, kişisel veriler ve meslek sırrı gibi mahremiyet ilgili birçok alt hak kategorisi, günümüzdeki kamu hizmetinin sunumu yanında yüksek teknolojinin bu alanlara müdahale sıklığı ve sosyal medya paylaşımlarının toplumdaki hızlı ve bazen yanıltıcı da olabilen geniş etkileri dolayısıyla, hukuksal açıdan korunmaları çok daha önemli hale gelmiştir. Devletin ve ticari şirketlerin de bu alana benzeri müdahaleleri düşünüldüğünde, hak sahibi birey yalnız, korumasız ve araçsallaşabilmektedir.
Her ne kadar son yıllarda kişisel verilerin korunması konusunda ağırlıklı olarak hukuk pratiğine yönelik bilimsel çalışmalar yapılmış olsa da teorik çalışmalar ve özellikle mahremiyet kavramı altındaki diğer alt kategorilerin ve yeni gelişmelerin ihmal edildiği açıktır. Aynı ihmal ve çalışma eksikliği, mesleki sır konusunda da karşımıza çıkmaktadır. Gerek diğer alanlarda gerek sağlık hukuku alanında hastanın mahremiyeti, sağlık personelinin sır saklama yükümlülüğü, hastanın özel yaşamı ve görselleri üzerindeki hakları, bilimsel çalışma görsellerindeki telif hakları, kişisel verilerin, onurun ve şerefin korunması normları çok sık ihlal edilmekte ve yeni teknoloji ile sosyal medyanın kullanılması dolayısıyla da sürekli yeni ihlal biçimleri ortaya çıkmaktadır. Suç ve hastalık bildirim yükümlülüğü norm ve uygulamasının gözden geçirilmesi elzemdir.
Kitaptaki konulara; Türkiye-Slovenya karşılaştırmalı hukuku penceresinden bakılarak, güncel sorun ve çözüm önerileri aktarılmıştır.
Bireyin mahremiyeti ve kişisel değerleri, hem ceza hukuku hem de özel hukuk alanında akademisyenlerce çok az çalışılan konulardan birisini oluşturmaktadır. Böyle olmasında, konuya toplum ve siyasilerce verilen önemin azlığı kadar, bu alanı koruyan normların hukuksal yaptırımlarının etkisizliği ve toplumun bu normlardan bir koruma beklentisinin oldukça az olması da etkindir. Oysa insan onuru, şeref, özel yaşam, çocukların üstün yararı, bireylerin biyolojik kökenlerini öğrenebilmesi, kişisel veriler ve meslek sırrı gibi mahremiyet ilgili birçok alt hak kategorisi, günümüzdeki kamu hizmetinin sunumu yanında yüksek teknolojinin bu alanlara müdahale sıklığı ve sosyal medya paylaşımlarının toplumdaki hızlı ve bazen yanıltıcı da olabilen geniş etkileri dolayısıyla, hukuksal açıdan korunmaları çok daha önemli hale gelmiştir. Devletin ve ticari şirketlerin de bu alana benzeri müdahaleleri düşünüldüğünde, hak sahibi birey yalnız, korumasız ve araçsallaşabilmektedir.
Her ne kadar son yıllarda kişisel verilerin korunması konusunda ağırlıklı olarak hukuk pratiğine yönelik bilimsel çalışmalar yapılmış olsa da teorik çalışmalar ve özellikle mahremiyet kavramı altındaki diğer alt kategorilerin ve yeni gelişmelerin ihmal edildiği açıktır. Aynı ihmal ve çalışma eksikliği, mesleki sır konusunda da karşımıza çıkmaktadır. Gerek diğer alanlarda gerek sağlık hukuku alanında hastanın mahremiyeti, sağlık personelinin sır saklama yükümlülüğü, hastanın özel yaşamı ve görselleri üzerindeki hakları, bilimsel çalışma görsellerindeki telif hakları, kişisel verilerin, onurun ve şerefin korunması normları çok sık ihlal edilmekte ve yeni teknoloji ile sosyal medyanın kullanılması dolayısıyla da sürekli yeni ihlal biçimleri ortaya çıkmaktadır. Suç ve hastalık bildirim yükümlülüğü norm ve uygulamasının gözden geçirilmesi elzemdir.
Kitaptaki konulara; Türkiye-Slovenya karşılaştırmalı hukuku penceresinden bakılarak, güncel sorun ve çözüm önerileri aktarılmıştır.