“Bak şu gökyüzüne, ne görüyorsun, mailiklerden oluşan bir deniz... Gözlerinle onun içine girmeye çalış; o mailikleri yırtmak için uğraş, ne görüyorsun? Mai... Daima mai... Değil mi? Sonra bak ayağımızın altındaki toprağa, ne buluyorsun? Donmuş, simsiyah bir renk... Of! O siyah tabakaları parçalayarak içeriye bak; in, in, in, ne kadar inebilmek mümkünse o kadar in; ne buluyorsun? O siyahlıklar içinde ne buluyorsun? Siyah... Daima siyah değil mi? İşte öyle bir şey yazmak istiyorum ki yukarı bakılsa mai ve daima mai; aşağı bakılsa siyah, daima siyah... Bir şey ki mai ve siyah olsun.”
Halid Ziya Uşaklıgil, Türk edebiyatına dil, üslup ve roman tekniği itibariyle yenilik getiren, Edebiyat-ı Cedide Topluluğu’nun nesir sahasındaki en önemli temsilcisidir. Onun olgunluk dönemi eserlerinden ilki Mai ve Siyah’tır.
Mai ve Siyah romanı, hayatta istediği hiçbir şeyi başaramamış, hayalperest bir genç olan Ahmet Cemil’in romanıdır. Ahmet Cemil, tüm vaktini edebiyat dünyasına yenilik getireceğini düşündüğü şiiriyle geçirmek isterken, geçim derdiyle polisiye romanlar çevirir, zengin çocuklarına özel dersler verir. Gazete sahibi olmak isterken kız kardeşi İkbal’in ölümüyle sarsılır, babasından yadigâr kalan evin elinden gitmesi karşısında çaresiz kalır. Son olarak maddi imkânsızlıklar nedeniyle duygularını açamadığı Lamia’nın bir subayla nişanlandığını öğrenmesiyle yıkılır. Sonuç olarak hayata karşı yenik düşen Ahmet Cemil, bir taşra memuriyetiyle İstanbul’u terk etmekten başka çare bulamaz. Mavi bir gökyüzünün elmas yağmuru altında, doğmasını beklediği ümit güneşini görmeye çalışan Ahmet Cemil’in nasipsiz ve bahtsız ömrü siyah bir geceyle neticelenir.
Yazıldığı dönemin sosyal hayatına dair önemli ayrıntılar içeren Mai ve Siyah, Türk romanının babası kabul edilen Halid Ziya’nın kaleminden çıkmış gerçek bir klasiktir.
“Bak şu gökyüzüne, ne görüyorsun, mailiklerden oluşan bir deniz... Gözlerinle onun içine girmeye çalış; o mailikleri yırtmak için uğraş, ne görüyorsun? Mai... Daima mai... Değil mi? Sonra bak ayağımızın altındaki toprağa, ne buluyorsun? Donmuş, simsiyah bir renk... Of! O siyah tabakaları parçalayarak içeriye bak; in, in, in, ne kadar inebilmek mümkünse o kadar in; ne buluyorsun? O siyahlıklar içinde ne buluyorsun? Siyah... Daima siyah değil mi? İşte öyle bir şey yazmak istiyorum ki yukarı bakılsa mai ve daima mai; aşağı bakılsa siyah, daima siyah... Bir şey ki mai ve siyah olsun.”
Halid Ziya Uşaklıgil, Türk edebiyatına dil, üslup ve roman tekniği itibariyle yenilik getiren, Edebiyat-ı Cedide Topluluğu’nun nesir sahasındaki en önemli temsilcisidir. Onun olgunluk dönemi eserlerinden ilki Mai ve Siyah’tır.
Mai ve Siyah romanı, hayatta istediği hiçbir şeyi başaramamış, hayalperest bir genç olan Ahmet Cemil’in romanıdır. Ahmet Cemil, tüm vaktini edebiyat dünyasına yenilik getireceğini düşündüğü şiiriyle geçirmek isterken, geçim derdiyle polisiye romanlar çevirir, zengin çocuklarına özel dersler verir. Gazete sahibi olmak isterken kız kardeşi İkbal’in ölümüyle sarsılır, babasından yadigâr kalan evin elinden gitmesi karşısında çaresiz kalır. Son olarak maddi imkânsızlıklar nedeniyle duygularını açamadığı Lamia’nın bir subayla nişanlandığını öğrenmesiyle yıkılır. Sonuç olarak hayata karşı yenik düşen Ahmet Cemil, bir taşra memuriyetiyle İstanbul’u terk etmekten başka çare bulamaz. Mavi bir gökyüzünün elmas yağmuru altında, doğmasını beklediği ümit güneşini görmeye çalışan Ahmet Cemil’in nasipsiz ve bahtsız ömrü siyah bir geceyle neticelenir.
Yazıldığı dönemin sosyal hayatına dair önemli ayrıntılar içeren Mai ve Siyah, Türk romanının babası kabul edilen Halid Ziya’nın kaleminden çıkmış gerçek bir klasiktir.