Portekizcenin en önemli gerçekçi yazarı,
Döneminde ismi Balzac, Tolstoy, Dickens gibi yazarlar ile birlikte anılan Eça de Queiróz,
Türkçede ilk kez, okuyucusunun karşısına çıkıyor!
Eça’nın bir realist mi yoksa natüralist mi olduğu, fantezi mi yazdığı yoksa romantizmi yahut da başka akımları mı takip ettiği süregelen bir tartışma konusudur. Nasıl Dickens’ın gerçekçi üslubu içinde duygu yüklü sahneler çokça yer alıyor ise; Tolstoy ve Balzac, metinlerinde idealizmden ve yüce hislerden besleniyor ise, Eça de Queiroz’u da bu zenginlikte düşünmek gerekir. Eça, Mandarin’de ve diğer eserlerinde tüm akımları ve yazım biçimlerini ustalıkla kullanarak hem gerçeği hem gerçeküstünü müthiş bir duyarlılıkla okuyucuya aktarır. O, fanteziyi ve ağır gerçekçiliği, hem o romantik, epik ve şiirsel anlatımı hem de basit, hayatın ve toplumun içinden insanları ve onların fiziki ve iç dünyalarını bir arada sunmaktadır. Kısacası Eça, asırları aşan büyük edebiyatçılar gibi, bir türe sığmayacak kadar özgün ve büyük bir derinliği eserlerinde barındırır.
Yine de günün sonunda, Emile Zola, onu Flaubert’ten çok daha öte bir “gerçekçi” derinlikte ve büyüklükte görecek, önemini vurgulayacaktır. Diplomatik görevlerde bulunması ve konsolos olarak farklı ülkelerde çalışma imkânı bulması nedeniyle zihni çokça açıktır. Konu seçimlerinden, nesnel yargı becerisine ve bireyi izah ediş biçimine kadar Eça, döneminin çok önemli bir yazarı olarak edebiyat meclislerinde yer almıştır.
Mandarin uzun öyküsü onun en bilinen hikayelerinin başında gelmekte ve adeta Eça de Queiroz’a giriş metni olarak görülmektedir. Biz de Eça’yı Türk okuruna tanıtırken Mandarin ve diğer önemli öyküleri ile başlamayı uygun gördük. Başka çokça değerli eserlerini de Türkçeye kazandırabilmek dileğiyle,
Fihrist olarak, iyi okumalar dileriz.
Portekizcenin en önemli gerçekçi yazarı,
Döneminde ismi Balzac, Tolstoy, Dickens gibi yazarlar ile birlikte anılan Eça de Queiróz,
Türkçede ilk kez, okuyucusunun karşısına çıkıyor!
Eça’nın bir realist mi yoksa natüralist mi olduğu, fantezi mi yazdığı yoksa romantizmi yahut da başka akımları mı takip ettiği süregelen bir tartışma konusudur. Nasıl Dickens’ın gerçekçi üslubu içinde duygu yüklü sahneler çokça yer alıyor ise; Tolstoy ve Balzac, metinlerinde idealizmden ve yüce hislerden besleniyor ise, Eça de Queiroz’u da bu zenginlikte düşünmek gerekir. Eça, Mandarin’de ve diğer eserlerinde tüm akımları ve yazım biçimlerini ustalıkla kullanarak hem gerçeği hem gerçeküstünü müthiş bir duyarlılıkla okuyucuya aktarır. O, fanteziyi ve ağır gerçekçiliği, hem o romantik, epik ve şiirsel anlatımı hem de basit, hayatın ve toplumun içinden insanları ve onların fiziki ve iç dünyalarını bir arada sunmaktadır. Kısacası Eça, asırları aşan büyük edebiyatçılar gibi, bir türe sığmayacak kadar özgün ve büyük bir derinliği eserlerinde barındırır.
Yine de günün sonunda, Emile Zola, onu Flaubert’ten çok daha öte bir “gerçekçi” derinlikte ve büyüklükte görecek, önemini vurgulayacaktır. Diplomatik görevlerde bulunması ve konsolos olarak farklı ülkelerde çalışma imkânı bulması nedeniyle zihni çokça açıktır. Konu seçimlerinden, nesnel yargı becerisine ve bireyi izah ediş biçimine kadar Eça, döneminin çok önemli bir yazarı olarak edebiyat meclislerinde yer almıştır.
Mandarin uzun öyküsü onun en bilinen hikayelerinin başında gelmekte ve adeta Eça de Queiroz’a giriş metni olarak görülmektedir. Biz de Eça’yı Türk okuruna tanıtırken Mandarin ve diğer önemli öyküleri ile başlamayı uygun gördük. Başka çokça değerli eserlerini de Türkçeye kazandırabilmek dileğiyle,
Fihrist olarak, iyi okumalar dileriz.