Mapusane Osmanlı Hapishanelerinin Kuruluş Serüveni (1839-1908)

Stok Kodu:
9786055397647
Boyut:
14x21
Sayfa Sayısı:
530
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2012
Kapak Türü:
Ciltsiz
Kağıt Türü:
2. Hamur
Kategori:
%22 indirimli
400,00TL
312,00TL
Taksitli fiyat: 9 x 38,13TL
Temin süresi 2-5 gündür.
9786055397647
1011478
Mapusane
Mapusane Osmanlı Hapishanelerinin Kuruluş Serüveni (1839-1908)
312.00

Günümüz insanı için hapis cezası ve bu cezanın infaz edildiği hapishane, sanki çok eski çağlardan beri hep varolagelmiş "tarihsiz" bir kurumdur. Oysa sadece ikibuçuk asır geriye gidildiğinde, dünyanın hiçbir yerinde bugünkü manada bir hapishaneye rastlanmaz.Tarih boyunca esirler, zanlılar, suçlular ve siyasî mahbusların kapatıldığı her mekânı, günümüzdeki manasında "hapishane" olarak adlandırmak, "hapishane" ve "mahbes" arasındaki farkı göz ardı etmek demektir. Mahbes ve hapishane, farklı dünya tasavvurları ve toplum düzenlerinin farklı tezahürleridir. Kadîm dünyada zanlı, mahkûm ya da esirin kapatıldığı saray, kale, hisar, kule, tersane ya da çeşitli devlet görevlilerinin konutları birer mahbesti. Fakat bunların hiçbiri sadece suçluları ve tutukluları cezalandırmak ve dönüştürmek için tesis edilmiş müstakil birer hapishane değildi. Tanzimat ile başlayan idarî yeniden yapılanma ve bürokratik merkeziyetçilik politikalarının bir ürünü de hapishaneydi. Ülke içindeki cezalandırma pratiklerini tektipleştirmek ve standartlaştırmak isteyen Osmanlı idarecileri için hapishane, hem daha insani bir ceza aracı hem de Avrupa kaynaklı dış baskılara karşı kullanılabilecek önemli bir "medeniyet sembolü" idi. Osmanlı Devleti’nin "yeni imajı"na uymadığı düşünülen kadîm zindanlar ve mahbesler bir bir kapatılırken, bunların yerini eldeki kıt kaynaklarla yapılmaya çalışılan irili ufaklı hapishaneler almaktaydı. Bürokrasinin "hapishane reformu" olarak adlandırdığı bu süreç, çok geçmeden bir "hapishane problemi"ni beraberinde getirdi. Pek çok mahbus daha muhakemeleri yapılamadan salgın hastalıklara kurban olurken, siyasî suçluların da hapishane müdavimleri arasına girmesi ile Avrupalı büyük devletlerin diplomatik baskıları arttı. Anglo-Amerikan Püritanizminin bir icadı olarak doğan modern hapishane kurumu, dünyanın hemen her yerinde olduğu gibi Osmanlı coğrafyasında da, yarım yüzyıl içinde büyük bir hayal kırıklığına dönüştü.

Günümüz insanı için hapis cezası ve bu cezanın infaz edildiği hapishane, sanki çok eski çağlardan beri hep varolagelmiş "tarihsiz" bir kurumdur. Oysa sadece ikibuçuk asır geriye gidildiğinde, dünyanın hiçbir yerinde bugünkü manada bir hapishaneye rastlanmaz.Tarih boyunca esirler, zanlılar, suçlular ve siyasî mahbusların kapatıldığı her mekânı, günümüzdeki manasında "hapishane" olarak adlandırmak, "hapishane" ve "mahbes" arasındaki farkı göz ardı etmek demektir. Mahbes ve hapishane, farklı dünya tasavvurları ve toplum düzenlerinin farklı tezahürleridir. Kadîm dünyada zanlı, mahkûm ya da esirin kapatıldığı saray, kale, hisar, kule, tersane ya da çeşitli devlet görevlilerinin konutları birer mahbesti. Fakat bunların hiçbiri sadece suçluları ve tutukluları cezalandırmak ve dönüştürmek için tesis edilmiş müstakil birer hapishane değildi. Tanzimat ile başlayan idarî yeniden yapılanma ve bürokratik merkeziyetçilik politikalarının bir ürünü de hapishaneydi. Ülke içindeki cezalandırma pratiklerini tektipleştirmek ve standartlaştırmak isteyen Osmanlı idarecileri için hapishane, hem daha insani bir ceza aracı hem de Avrupa kaynaklı dış baskılara karşı kullanılabilecek önemli bir "medeniyet sembolü" idi. Osmanlı Devleti’nin "yeni imajı"na uymadığı düşünülen kadîm zindanlar ve mahbesler bir bir kapatılırken, bunların yerini eldeki kıt kaynaklarla yapılmaya çalışılan irili ufaklı hapishaneler almaktaydı. Bürokrasinin "hapishane reformu" olarak adlandırdığı bu süreç, çok geçmeden bir "hapishane problemi"ni beraberinde getirdi. Pek çok mahbus daha muhakemeleri yapılamadan salgın hastalıklara kurban olurken, siyasî suçluların da hapishane müdavimleri arasına girmesi ile Avrupalı büyük devletlerin diplomatik baskıları arttı. Anglo-Amerikan Püritanizminin bir icadı olarak doğan modern hapishane kurumu, dünyanın hemen her yerinde olduğu gibi Osmanlı coğrafyasında da, yarım yüzyıl içinde büyük bir hayal kırıklığına dönüştü.

Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat