"Taşın Belleği" adıyla anılan ve coğrafi konumu itibariyle tarih boyunca çeşitli kavimlerin mücadele sahası haline gelen kale - şehir Mardin...
Birçok din, dil ve kültürlerin bir arada yaşam alanı bulduğu Mardin, Anadolu ile Mezopotamya uygarlıklarının geçiş bölgesinde yer alması hasebiyle kültürel zenginliği açısından ön plânda bulunan bir şehirdir. Sosyal yapısı itibariyle kozmopolit bir yapıya sahip olan Mardin'de Müslümanlarla birlikte Süryani, Ermeni, Keldani, Yahudi, Yezidi, Nesturi gibi birçok dini ve milli zümrelerin yaşıyor olması Mardin'in önemini bir kat daha artırmaktadır. Mezopotamya'nın kuzey sınırını oluşturan Mardin'de birçok toplumsal yapının var olması, bu bölgede bir kültür mozaiği oluşmasına zemin hazırladığı gibi tarihi süreci de bu yönde şekillendirmektedir.
Mardin, incelenen dönemde genel olarak Bağdat Eyaleti'ne bağlı bir sancak konumunda bulunarak, eyalet valileri tarafından görevlendirilen voyvoda ve mütesellimler vasıtasıyla idare edilmekteydi. 1835 senesinde Diyarbakır'a, 1839'da ise Musul'a bağlanan Mardin, bu tarihlerde asayiş ve güvenlik sorunları yaşanması nedeniyle Diyarbakır ile Musul arasında el değiştirmiştir. Ancak bu tarihten kısa bir süre sonra yakınlığı göz önünde bulundurularak yeniden Diyarbakır'a ilhak edilmiş ve bu bağlılığı Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar devam etmiştir.
Mardin şehri; cami, mescit, medrese, han, hamam, bimarhane vs. gibi vakıf eserleri ile göz dolduran bir Osmanlı şehridir. İktisadi yapı içerisinde Mardin, birçok tarım ürününün yetiştiği verimli arazilere sahip bir şehirdir. Özellikle Mardin'de yetiştirilen ve iccas adıyla meşhur olan erik her sene İstanbul saray kilerine gönderilmekteydi.
Eserde, tarih metodolojisine uygun bir disiplinle Mardin şehrinin Osmanlı döneminde idari, fiziki, iktisadi, sosyal ve demografik yapısı kaleme alınarak çeşitli yönleriyle tespit edilmeye çalışıldı. Bu yönüyle şehir monografi çalışmalarına bir değer daha kazandırmak amaçlandı.
"Taşın Belleği" adıyla anılan ve coğrafi konumu itibariyle tarih boyunca çeşitli kavimlerin mücadele sahası haline gelen kale - şehir Mardin...
Birçok din, dil ve kültürlerin bir arada yaşam alanı bulduğu Mardin, Anadolu ile Mezopotamya uygarlıklarının geçiş bölgesinde yer alması hasebiyle kültürel zenginliği açısından ön plânda bulunan bir şehirdir. Sosyal yapısı itibariyle kozmopolit bir yapıya sahip olan Mardin'de Müslümanlarla birlikte Süryani, Ermeni, Keldani, Yahudi, Yezidi, Nesturi gibi birçok dini ve milli zümrelerin yaşıyor olması Mardin'in önemini bir kat daha artırmaktadır. Mezopotamya'nın kuzey sınırını oluşturan Mardin'de birçok toplumsal yapının var olması, bu bölgede bir kültür mozaiği oluşmasına zemin hazırladığı gibi tarihi süreci de bu yönde şekillendirmektedir.
Mardin, incelenen dönemde genel olarak Bağdat Eyaleti'ne bağlı bir sancak konumunda bulunarak, eyalet valileri tarafından görevlendirilen voyvoda ve mütesellimler vasıtasıyla idare edilmekteydi. 1835 senesinde Diyarbakır'a, 1839'da ise Musul'a bağlanan Mardin, bu tarihlerde asayiş ve güvenlik sorunları yaşanması nedeniyle Diyarbakır ile Musul arasında el değiştirmiştir. Ancak bu tarihten kısa bir süre sonra yakınlığı göz önünde bulundurularak yeniden Diyarbakır'a ilhak edilmiş ve bu bağlılığı Osmanlı Devleti'nin sonuna kadar devam etmiştir.
Mardin şehri; cami, mescit, medrese, han, hamam, bimarhane vs. gibi vakıf eserleri ile göz dolduran bir Osmanlı şehridir. İktisadi yapı içerisinde Mardin, birçok tarım ürününün yetiştiği verimli arazilere sahip bir şehirdir. Özellikle Mardin'de yetiştirilen ve iccas adıyla meşhur olan erik her sene İstanbul saray kilerine gönderilmekteydi.
Eserde, tarih metodolojisine uygun bir disiplinle Mardin şehrinin Osmanlı döneminde idari, fiziki, iktisadi, sosyal ve demografik yapısı kaleme alınarak çeşitli yönleriyle tespit edilmeye çalışıldı. Bu yönüyle şehir monografi çalışmalarına bir değer daha kazandırmak amaçlandı.