“On dokuzuncu yüzyılın doğal yeteneği en yüksek üç yazarının D’Annunzio, Kipling ve Tolstoy olduğuna inanıyorum.”
James Joyce
Tullio Hermil uzun süredir sadakatsiz bir kocaydı. Görünüşte onarılamaz bir ayrılığın ardından karısı Giuliana’yı baştan çıkarmayı denediğinde, sürekli ihanetle yaralanan kadının tek bir talihsiz gizli karşılaşmanın meyvesini taşıdığını dehşetle keşfetti. Kadını affetse de, davetsiz küçük misafire karşı beslediği nefretin üstesinden gelemiyordu ve içinde biriken kin, iğrenç bir intikam planı doğurdu.
Büyük Rus romanının dersleriyle dolu Masum, sertliği nedeniyle İtalya’da soğuk karşılanmışsa da Avrupa’da beklenmedik bir başarı elde etti. Kitabın sayfalarında D’Annunzio’nun Süpermen’i adeta gövde gösterisi yapar, fakat iyi ile kötü, ahlaki adalet ile özgür irade arasındaki sürtüşmenin onda uyandırdığı pişmanlık ve şaşkınlık sebebiyle tam olarak kusursuzlaşamaz.
Masum (1892) bize 19. yüzyılın sonlarındaki aristokrat İtalyan toplumunu gösterir; görünüşte onurlu ve erdemli olan bu toplum, ikiyüzlülük, aldatma, kıskançlık ve intikam gibi gerçekleri gizlemektedir. Ama Masum her şeyden önce bir itirafın öyküsüdür.
İnsanların adaleti bana dokunmaz. Yeryüzündeki hiçbir mahkeme beni yargılayamaz. Ama benim kendimi suçlamam, suçumu itiraf etmem gerek. Sırrımı birine açmam gerek. Kime?
“On dokuzuncu yüzyılın doğal yeteneği en yüksek üç yazarının D’Annunzio, Kipling ve Tolstoy olduğuna inanıyorum.”
James Joyce
Tullio Hermil uzun süredir sadakatsiz bir kocaydı. Görünüşte onarılamaz bir ayrılığın ardından karısı Giuliana’yı baştan çıkarmayı denediğinde, sürekli ihanetle yaralanan kadının tek bir talihsiz gizli karşılaşmanın meyvesini taşıdığını dehşetle keşfetti. Kadını affetse de, davetsiz küçük misafire karşı beslediği nefretin üstesinden gelemiyordu ve içinde biriken kin, iğrenç bir intikam planı doğurdu.
Büyük Rus romanının dersleriyle dolu Masum, sertliği nedeniyle İtalya’da soğuk karşılanmışsa da Avrupa’da beklenmedik bir başarı elde etti. Kitabın sayfalarında D’Annunzio’nun Süpermen’i adeta gövde gösterisi yapar, fakat iyi ile kötü, ahlaki adalet ile özgür irade arasındaki sürtüşmenin onda uyandırdığı pişmanlık ve şaşkınlık sebebiyle tam olarak kusursuzlaşamaz.
Masum (1892) bize 19. yüzyılın sonlarındaki aristokrat İtalyan toplumunu gösterir; görünüşte onurlu ve erdemli olan bu toplum, ikiyüzlülük, aldatma, kıskançlık ve intikam gibi gerçekleri gizlemektedir. Ama Masum her şeyden önce bir itirafın öyküsüdür.
İnsanların adaleti bana dokunmaz. Yeryüzündeki hiçbir mahkeme beni yargılayamaz. Ama benim kendimi suçlamam, suçumu itiraf etmem gerek. Sırrımı birine açmam gerek. Kime?