Bu şehirde güneş doğarken yeni doğan güne şükredilir, üçüncü sa¬atte kutsal ruhun inişi kutlanır, altıncı saatte çarmıha geriliş, dokuzuncu saatte Mesih’in ölümü anılır ve elbette her pazar, kendine özgü şatafatıy¬la aşai rabbani ayini yapılır.
Ama ticaretin İsa’yı umursadığı pek söylenemez. Dünyanın bir köşe¬sinden şehre gelen her tacir, gelirken kendi Tanrısını da getirir, para eğ¬lenceyi, eğlence günahı kışkırtır. Manastırlarda keşişler, çarmıha gerilen İsa’nın bedeninin zamanla çürüyüp çürümediğini tartışadursun, soylular, Kıbrıs yapımı kırmızı şaraplarını yudumlayarak, genç metreslerinin me¬melerinin tadına bakar. Bir Altıncı Yüzyıl İstanbul Romanı bu şehirde at si¬diği, mangalda et ve gübre kokuları birbirine karışır. Herkes gündüzleri iyi Hristiyan, geceleriyse şeytanın arkadaşıdır. Kiliselerin papazları, ti¬yatroyu ve eğlenceyi ne kadar lanetlerse lanetlesin, meyhanelerin kapı¬larının üzerini, hala şarap tanrısı Dionysos’un başı süsler.
Bu şehirde gecelerin sahibi kibar fahişelerdir. Gündüzlerin de, içinde sınırsız hoşgörünün sergilendiği hamamlar. Zeuksippos termalinin kuytu köşelerinde, her iki cinsten fahişelerle aşk oyunları oynayanlar, iki saat sonra Ayasofya’da dua ederken görülür.
Antiokheia’daki Mavilerin son zamanlarda neden yarış üstüne yarış kaybettiğini ya da Alexandria’daki ‘Monofizit zındıkların’ ne haltlar karış¬tırdığını öğrenmek isteyen meraklılar, sokaktaki genç kızların, dilencile¬rin ve uzak diyarlardan aldıkları haberleri şehirdekilerin kulağına ilk fısıl¬dayanlar olarak bilinen Hebdomon Köyü tüccarlarının anlattıklarına kulak verir. Naci Adıgüzel uzaklarda uğranan askeri yenilgilerle ilgili ha¬berlerse, tavernada iki şişe kırmızı şarabı devirdikten sonra bülbül gibi şakıyan askerlerin yatağa attığı genç kızlar aracı lığıyla yayılır.
…ve her pornai oyun bitiminde, Propontis’i gören yeşil tepelerin üze¬rindeki küçük villalardan birinde birlikte yaşayacağı zengin sevgilinin, ti¬yatronun çıkış kapısında onu beklediğini hayal eder.
Bu şehirde güneş doğarken yeni doğan güne şükredilir, üçüncü sa¬atte kutsal ruhun inişi kutlanır, altıncı saatte çarmıha geriliş, dokuzuncu saatte Mesih’in ölümü anılır ve elbette her pazar, kendine özgü şatafatıy¬la aşai rabbani ayini yapılır.
Ama ticaretin İsa’yı umursadığı pek söylenemez. Dünyanın bir köşe¬sinden şehre gelen her tacir, gelirken kendi Tanrısını da getirir, para eğ¬lenceyi, eğlence günahı kışkırtır. Manastırlarda keşişler, çarmıha gerilen İsa’nın bedeninin zamanla çürüyüp çürümediğini tartışadursun, soylular, Kıbrıs yapımı kırmızı şaraplarını yudumlayarak, genç metreslerinin me¬melerinin tadına bakar. Bir Altıncı Yüzyıl İstanbul Romanı bu şehirde at si¬diği, mangalda et ve gübre kokuları birbirine karışır. Herkes gündüzleri iyi Hristiyan, geceleriyse şeytanın arkadaşıdır. Kiliselerin papazları, ti¬yatroyu ve eğlenceyi ne kadar lanetlerse lanetlesin, meyhanelerin kapı¬larının üzerini, hala şarap tanrısı Dionysos’un başı süsler.
Bu şehirde gecelerin sahibi kibar fahişelerdir. Gündüzlerin de, içinde sınırsız hoşgörünün sergilendiği hamamlar. Zeuksippos termalinin kuytu köşelerinde, her iki cinsten fahişelerle aşk oyunları oynayanlar, iki saat sonra Ayasofya’da dua ederken görülür.
Antiokheia’daki Mavilerin son zamanlarda neden yarış üstüne yarış kaybettiğini ya da Alexandria’daki ‘Monofizit zındıkların’ ne haltlar karış¬tırdığını öğrenmek isteyen meraklılar, sokaktaki genç kızların, dilencile¬rin ve uzak diyarlardan aldıkları haberleri şehirdekilerin kulağına ilk fısıl¬dayanlar olarak bilinen Hebdomon Köyü tüccarlarının anlattıklarına kulak verir. Naci Adıgüzel uzaklarda uğranan askeri yenilgilerle ilgili ha¬berlerse, tavernada iki şişe kırmızı şarabı devirdikten sonra bülbül gibi şakıyan askerlerin yatağa attığı genç kızlar aracı lığıyla yayılır.
…ve her pornai oyun bitiminde, Propontis’i gören yeşil tepelerin üze¬rindeki küçük villalardan birinde birlikte yaşayacağı zengin sevgilinin, ti¬yatronun çıkış kapısında onu beklediğini hayal eder.