Medeni usul hukukunda sulh, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda bir müessese olarak düzenlenmemekle birlikte gerek doktrinde gerekse uygulamada varlığı kabul görmekte idi. Sulh, HUMK’da ayrı bir müessese olarak ele alınmamakla birlikte birçok kanun hükmünde sulha ilişkin düzenlemeler mevcuttu. Medeni usul hukukunda sulh, davaya son veren taraf usul işlemlerinden birisi olup, görülmekte olan bir davada, dava konusu uyuşmazlığın taraflarının aralarındaki uyuşmazlığı kısmen yahut tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir. Bu tanım 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun kabulü ile pekişmiştir. HMK ile sulh müessesesi özel olarak düzenleme altına alınmıştır. Sulh, ilk kez HMK ile birlikte bir başlık altında hukukumuzda düzenlenmiş olmakla birlikte evvelden beri varlığı kabul edilen ve uygulaması olan bir müessesedir. Yürütülmekte olan her davanın şüphesiz bir kaybedeni vardır. Kazai merciler tarafından verilen hüküm hakkaniyet ve nesafet kurallarına uygun olup olmadığına bakılmaksızın mutlak suretle dava taraflarından birini tatmin etmeyecektir. Bu noktada sulh müessesesi taraflara sunulmuş bir nimet niteliğindedir. İki taraf arasında meydana gelen uyuşmazlığın iç dinamiklerini, tarihçesini, sosyolojik açıdan etkenlerini en iyi bilen kimseler bizzat uyuşmazlığın taraflarından başkası değildir. Diğer bir anlatımla, aslında tarafların uyuşmazlığın çözümü bakımından birbirlerinden ne istediklerini en açık ve saf hali ile yine kendileri bilmektedir. Bu nedenle tarafların aralarında meydana çıkan uyuşmazlığı iki tarafı da tatmin edecek hali ile sonuçlandıracak müessese de sulh müessesesidir.
Yukarıda izah edilmeye çalışılan nedenlerden ötürü sulha teşvikin özendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle sulh müessesesi inceleme konusu olarak seçilmiş olup uygulanabilirliğinin arttırılmasına katkı sağlaması ve tanıtılması adına detayları ile incelenecek, gereği durumunda öneri ve değerlendirmelerde bulunulacaktır.
Medeni usul hukukunda sulh, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda bir müessese olarak düzenlenmemekle birlikte gerek doktrinde gerekse uygulamada varlığı kabul görmekte idi. Sulh, HUMK’da ayrı bir müessese olarak ele alınmamakla birlikte birçok kanun hükmünde sulha ilişkin düzenlemeler mevcuttu. Medeni usul hukukunda sulh, davaya son veren taraf usul işlemlerinden birisi olup, görülmekte olan bir davada, dava konusu uyuşmazlığın taraflarının aralarındaki uyuşmazlığı kısmen yahut tamamen sona erdirmek amacıyla, mahkeme huzurunda yapmış oldukları bir sözleşmedir. Bu tanım 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun kabulü ile pekişmiştir. HMK ile sulh müessesesi özel olarak düzenleme altına alınmıştır. Sulh, ilk kez HMK ile birlikte bir başlık altında hukukumuzda düzenlenmiş olmakla birlikte evvelden beri varlığı kabul edilen ve uygulaması olan bir müessesedir. Yürütülmekte olan her davanın şüphesiz bir kaybedeni vardır. Kazai merciler tarafından verilen hüküm hakkaniyet ve nesafet kurallarına uygun olup olmadığına bakılmaksızın mutlak suretle dava taraflarından birini tatmin etmeyecektir. Bu noktada sulh müessesesi taraflara sunulmuş bir nimet niteliğindedir. İki taraf arasında meydana gelen uyuşmazlığın iç dinamiklerini, tarihçesini, sosyolojik açıdan etkenlerini en iyi bilen kimseler bizzat uyuşmazlığın taraflarından başkası değildir. Diğer bir anlatımla, aslında tarafların uyuşmazlığın çözümü bakımından birbirlerinden ne istediklerini en açık ve saf hali ile yine kendileri bilmektedir. Bu nedenle tarafların aralarında meydana çıkan uyuşmazlığı iki tarafı da tatmin edecek hali ile sonuçlandıracak müessese de sulh müessesesidir.
Yukarıda izah edilmeye çalışılan nedenlerden ötürü sulha teşvikin özendirilmesi büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle sulh müessesesi inceleme konusu olarak seçilmiş olup uygulanabilirliğinin arttırılmasına katkı sağlaması ve tanıtılması adına detayları ile incelenecek, gereği durumunda öneri ve değerlendirmelerde bulunulacaktır.