Çoğunlukla “Medine Vesikası” olarak bilinen ve özellikle XIX. yüzyılın sonlarına doğru önce Batılı bilim çevrelerinde, sonra da Müslüman araştırmacılar arasında geniş ilgi gören, çok sayıda kitap ve makaleye konu olan anlaşma metni, kendisini Sahîfe olarak nitelendirmektedir. Bu metnin bilhassa günümüzde bu kadar ilgi görmesinin başlıca sebeplerinden biri, bazılarınca içeriği itibariyle tarihte hazırlanmış “ilk yazılı anayasa” olarak tanımlanacak kadar önemli görülmesi, diğeri de belgenin otantikliği konusunda araştırmacıların en küçük bir tereddütlerinin bulunmaması olduğu söylenebilir. Nitekim Batılı araştırmacılar da söz konusu metni sık sık Medine Anayasası şeklinde adlandırmış, otantikliği üzerinde adeta ittifak etmişlerdir. Ülkemizde de Medine Sahîfesi’nin, modern Müslüman toplumlar için ifade ettiği sosyo-politik değeri üzerinde yakın geçmişte oldukça heyecanlı tartışmalar yapılmıştır. Ancak bu tartışmalar, ekseriyetle ilmî ve özgün araştırmalara dayanmayan subjektif yorumlar mesabesinde kalmış; bu sebeple metne atfedilen tarihî ve sosyo-politik değer de zaman içinde anlamını kaybetmiştir.
Böylece, Sahîfe’yi ele alan birçok çalışmada belgenin oluşmasını hazırlayan tarihî, toplumsal ve kültürel arkaplan ihmal edildiği için metnin çevirisi, muhtevasının anlaşılması ve yorumlanması, tarihlendirilmesi gibi birçok konuda hatalar yapıldığı görülmüştür. Bu noktada elinizdeki eserin belki de en özgün yanlarından biri, müellifin –dönem hakkında ilk yazılı belge olma niteliğini taşıyan Kur’an’ın verdiği bilgilerden de yararlanarak- tarihî ve toplumsal arkaplanı çeşitli yönleriyle adım adım izlemesi ve Ṡaḥîfe’yi bu arkaplan ile ilişkilendirmesidir.
Çoğunlukla “Medine Vesikası” olarak bilinen ve özellikle XIX. yüzyılın sonlarına doğru önce Batılı bilim çevrelerinde, sonra da Müslüman araştırmacılar arasında geniş ilgi gören, çok sayıda kitap ve makaleye konu olan anlaşma metni, kendisini Sahîfe olarak nitelendirmektedir. Bu metnin bilhassa günümüzde bu kadar ilgi görmesinin başlıca sebeplerinden biri, bazılarınca içeriği itibariyle tarihte hazırlanmış “ilk yazılı anayasa” olarak tanımlanacak kadar önemli görülmesi, diğeri de belgenin otantikliği konusunda araştırmacıların en küçük bir tereddütlerinin bulunmaması olduğu söylenebilir. Nitekim Batılı araştırmacılar da söz konusu metni sık sık Medine Anayasası şeklinde adlandırmış, otantikliği üzerinde adeta ittifak etmişlerdir. Ülkemizde de Medine Sahîfesi’nin, modern Müslüman toplumlar için ifade ettiği sosyo-politik değeri üzerinde yakın geçmişte oldukça heyecanlı tartışmalar yapılmıştır. Ancak bu tartışmalar, ekseriyetle ilmî ve özgün araştırmalara dayanmayan subjektif yorumlar mesabesinde kalmış; bu sebeple metne atfedilen tarihî ve sosyo-politik değer de zaman içinde anlamını kaybetmiştir.
Böylece, Sahîfe’yi ele alan birçok çalışmada belgenin oluşmasını hazırlayan tarihî, toplumsal ve kültürel arkaplan ihmal edildiği için metnin çevirisi, muhtevasının anlaşılması ve yorumlanması, tarihlendirilmesi gibi birçok konuda hatalar yapıldığı görülmüştür. Bu noktada elinizdeki eserin belki de en özgün yanlarından biri, müellifin –dönem hakkında ilk yazılı belge olma niteliğini taşıyan Kur’an’ın verdiği bilgilerden de yararlanarak- tarihî ve toplumsal arkaplanı çeşitli yönleriyle adım adım izlemesi ve Ṡaḥîfe’yi bu arkaplan ile ilişkilendirmesidir.