Aradan tam 20 yıl geçmiş. O yılları yeniden hatırlamaya çalıştığımda Ankara'nın dışına kurulmuş dağınık tek tük evleri, evlerin bitişiğindeki ahırları, bidonlarla başında saatlerce sıra beklediğimiz yıkık çeşmesi ve içine kapanık insanlarıyla köhne bir köy görünümündeki yoksul mahalle geliyor gözlerimin önüne. Kuzeyde kaldığı için yazın bile zor ısınan buz gibi iki küçük odalı alt kat evin ön cephesindeki odasını oturma odası olarak, diğerini de yüklük olarak kullanırdık. Ben üniversitede, diğer iki kardeşimden biri lisede, biri ortaokulda okuyorduk. Ablamız üç çocuğuyla birlikte yanımızda kalıyar ve bize bakıyordu.
Aradan tam 20 yıl geçmiş. O yılları yeniden hatırlamaya çalıştığımda Ankara'nın dışına kurulmuş dağınık tek tük evleri, evlerin bitişiğindeki ahırları, bidonlarla başında saatlerce sıra beklediğimiz yıkık çeşmesi ve içine kapanık insanlarıyla köhne bir köy görünümündeki yoksul mahalle geliyor gözlerimin önüne. Kuzeyde kaldığı için yazın bile zor ısınan buz gibi iki küçük odalı alt kat evin ön cephesindeki odasını oturma odası olarak, diğerini de yüklük olarak kullanırdık. Ben üniversitede, diğer iki kardeşimden biri lisede, biri ortaokulda okuyorduk. Ablamız üç çocuğuyla birlikte yanımızda kalıyar ve bize bakıyordu.