Mevlânâ Celâleddîn Rûmînin Mesnevîsi, insanlığın düşünce dünyasının hârikalarından biridir. Tıpkı engin ve uçsuz bucaksız bir okyanus gibi. Çok az gemi bu dalgalı denizde yol alabilir. Mânâ ve hikmet derinliklerine varabilmek için elbette ki tehlikeli bir dalış, tehlikeleri göze alan bir yüzücülük gerekir. Aynen, ısrarla Konuk Öldüren Mescide gitmek isteyen gözü kara yolcu gibi. Bu yolcu, canına yönelik herhangi bir zarar görmediği gibi, sonunda mescidin gizli hazinesi sayılan çok büyük sırları da öğrenir.
Herkes bu tehlikelerle dolu, korkunç engine dalış gücüne sahip olamaz. Ölümden korkanlar, o tarafa dönüp bakamazlar bile. Bazı amaçsız maceraperestler olur, bunlar bazen avuçlarını açıp bu denize daldırırlar, ama enginliğini, sahilsizliğini fark eder etmez, hemen yüzünü çevirip kenara çekilirler. Artık bu okyanustan ne anlamışlarsa onunla yetinirler.
Kimini tutup kenara fırlatan, kimini de içine çekip boğan dalgalardan biri akıl ve düşüncedir. Mevlânâ, aklı, ilk manevî varlık, daha doğrusu diğer yaratılmışlardan ayıran ve üstün kılan bir özellik olarak vasfeder. Akıldan yoksun kimseyi de insanlıktan çıkmış, hayvanlık derekesine inmiş bir varlık olarak tasvir eder.
Fakat Mevlânânın bu düşüncesi, varlığın yaratıcısı tarafından yaratılışın bir süsü olarak öngörülmüş akl-ı selîm ile ilgilidir; beşerin iç âleminde noksan bir özellik olarak yer alan cüzi ve eksik akıl ile değil. Hevâ ve hevesten uzak ve Allahın emirlerine itaat eden akıl yani. Nitekim Mevlânâ peygamberliği kâmil akıl olarak isimlendirir ve genel aklın bu özel akla muhtaç olduğunu belirtir.
Mesnevî, İslam düşüncesi alanında ansiklopedi ayarında bir eserdir. Nitekim İslâmî ve beşerî ilimlerin her dalından bir şeyler bulmak mümkündür. Bütün bunları anlamak da, ancak Hüsameddin Çelebi gibi kurcalayıcı bir zihne sahip, sırra susamış ve gafletten uzak duru zihinliler için mümkündür.
Bu kitap akl-ı selîmin bir müdafaası olduğu kadar, bir ölçüde de Mevlânâ Celâleddînin akıl muhalifi olmadığını ortaya koymaktadır.
Bu kitap, Mevlânânın fikirlerini tümüyle içermese de, özellikle manzum eserlerinden hareketle onun düşüncesinin özünü gözler önüne sermektedir.
Mevlânâ Celâleddîn Rûmînin Mesnevîsi, insanlığın düşünce dünyasının hârikalarından biridir. Tıpkı engin ve uçsuz bucaksız bir okyanus gibi. Çok az gemi bu dalgalı denizde yol alabilir. Mânâ ve hikmet derinliklerine varabilmek için elbette ki tehlikeli bir dalış, tehlikeleri göze alan bir yüzücülük gerekir. Aynen, ısrarla Konuk Öldüren Mescide gitmek isteyen gözü kara yolcu gibi. Bu yolcu, canına yönelik herhangi bir zarar görmediği gibi, sonunda mescidin gizli hazinesi sayılan çok büyük sırları da öğrenir.
Herkes bu tehlikelerle dolu, korkunç engine dalış gücüne sahip olamaz. Ölümden korkanlar, o tarafa dönüp bakamazlar bile. Bazı amaçsız maceraperestler olur, bunlar bazen avuçlarını açıp bu denize daldırırlar, ama enginliğini, sahilsizliğini fark eder etmez, hemen yüzünü çevirip kenara çekilirler. Artık bu okyanustan ne anlamışlarsa onunla yetinirler.
Kimini tutup kenara fırlatan, kimini de içine çekip boğan dalgalardan biri akıl ve düşüncedir. Mevlânâ, aklı, ilk manevî varlık, daha doğrusu diğer yaratılmışlardan ayıran ve üstün kılan bir özellik olarak vasfeder. Akıldan yoksun kimseyi de insanlıktan çıkmış, hayvanlık derekesine inmiş bir varlık olarak tasvir eder.
Fakat Mevlânânın bu düşüncesi, varlığın yaratıcısı tarafından yaratılışın bir süsü olarak öngörülmüş akl-ı selîm ile ilgilidir; beşerin iç âleminde noksan bir özellik olarak yer alan cüzi ve eksik akıl ile değil. Hevâ ve hevesten uzak ve Allahın emirlerine itaat eden akıl yani. Nitekim Mevlânâ peygamberliği kâmil akıl olarak isimlendirir ve genel aklın bu özel akla muhtaç olduğunu belirtir.
Mesnevî, İslam düşüncesi alanında ansiklopedi ayarında bir eserdir. Nitekim İslâmî ve beşerî ilimlerin her dalından bir şeyler bulmak mümkündür. Bütün bunları anlamak da, ancak Hüsameddin Çelebi gibi kurcalayıcı bir zihne sahip, sırra susamış ve gafletten uzak duru zihinliler için mümkündür.
Bu kitap akl-ı selîmin bir müdafaası olduğu kadar, bir ölçüde de Mevlânâ Celâleddînin akıl muhalifi olmadığını ortaya koymaktadır.
Bu kitap, Mevlânânın fikirlerini tümüyle içermese de, özellikle manzum eserlerinden hareketle onun düşüncesinin özünü gözler önüne sermektedir.