Hz. Peygamber soyundan gelen bir Nakşî şeyhi olan Ebussu‘ûd b. Sa‘dullâh’ın III. Murad döneminde kaleme aldığı Miftâhu’l-adâle, kısa bir mukaddime ile iki bölümden oluşur. Mukaddime kısmında hamdele ve salvenenin akabinde risalenin yazım amacı, bölümleri ve III. Murad’ın övgüsüne yer verilir.
Risale, cihadın küçük (asgar) ve büyük (ekber) olmak üzere iki türüne göre şekil alan değerlendirmeleri içermekte olup III. Murad’ın şahsında cihadın bu iki türünün tahakkuk ettiğini göstermeye çalışır. Cihâd-ı asgar Kızılbaşlarla yapılan savaşla, cihâd-ı ekber ise Müslümanların maslahatlarının gereğini yerine getirmek ve adaleti sağlamak suretiyle ifa edilmektedir.
On altıncı ve on yedinci yüzyıl ıslah risalesi yazarlarının III. Murad ve dönemiyle ilgili olumsuz yaklaşımlarının aksine Ebussu‘ûd, “şikayetçilerin adam yerine konulmaması”, “rüşvetin dört bir yanı sarması” ve “türlü zulümlerin vukuu” gibi problemlerin padişahın cülusu akabinde kesildiğini ileri sürerek daha önceki dönemlerde Osmanlı düzeninde ortaya çıkan “bozulmanın” bu dönemde bertaraf edildiğini iddia eder.
Hz. Peygamber soyundan gelen bir Nakşî şeyhi olan Ebussu‘ûd b. Sa‘dullâh’ın III. Murad döneminde kaleme aldığı Miftâhu’l-adâle, kısa bir mukaddime ile iki bölümden oluşur. Mukaddime kısmında hamdele ve salvenenin akabinde risalenin yazım amacı, bölümleri ve III. Murad’ın övgüsüne yer verilir.
Risale, cihadın küçük (asgar) ve büyük (ekber) olmak üzere iki türüne göre şekil alan değerlendirmeleri içermekte olup III. Murad’ın şahsında cihadın bu iki türünün tahakkuk ettiğini göstermeye çalışır. Cihâd-ı asgar Kızılbaşlarla yapılan savaşla, cihâd-ı ekber ise Müslümanların maslahatlarının gereğini yerine getirmek ve adaleti sağlamak suretiyle ifa edilmektedir.
On altıncı ve on yedinci yüzyıl ıslah risalesi yazarlarının III. Murad ve dönemiyle ilgili olumsuz yaklaşımlarının aksine Ebussu‘ûd, “şikayetçilerin adam yerine konulmaması”, “rüşvetin dört bir yanı sarması” ve “türlü zulümlerin vukuu” gibi problemlerin padişahın cülusu akabinde kesildiğini ileri sürerek daha önceki dönemlerde Osmanlı düzeninde ortaya çıkan “bozulmanın” bu dönemde bertaraf edildiğini iddia eder.