Milli Mücadele’nin güney cephesi pek çok ilki bünyesinde barındırmasına rağmen nedense bilinmez. Bilinen de Adana, An-tep, Urfa, Maraş, Mersin’le sınırlıdır. Ama o günlerde Irak, Suriye, Filistin, Hicaz da bizim topraklarımızdır.
Pek çoğumuz, ilk kurşunun, ilk işgalin İzmir’de olduğunu sanırız ama bu doğru değildir. Pek çok ilk, güney cephesinde yaşanmıştır:
*İlk işgale uğrayan,
*ilk kurşunun atıldığı,
*İlk direnişin ve örgütlü karşı koymanın yaşandığı,
*İşgalci müttefiklerin ilk yenilgiye uğradığı,
*Milli Mücadelenin ilk sona erdiği yerdir Güney Cephesi,
*Mustafa Kemal Paşa’nın kaybettiği tek savaştır Nablus ve güneydedir.
*Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’ndaki son zaferidir Katma Muharebesi.
*Mustafa Kemal Paşa’nın, Kurtuluş Mücadelesinde birlikte savaşacağı pek çok arkadaşını tanıyıp, birlikte çalışma fırsatını bulduğu yerdir. Ali Fuat Cebesoy, İsmet İnönü, burada kendini ispat etmiş komutanlardır. Karakterli insanlar, karakterlerini bu cephede ortaya koymuş ve Mustafa Kemal tarafından keşfedilerek, kendilerine batı cephesinde gözü kapalı güven duyulmuştur.
Özelikle Anadolu’nun güneyinde, ordunun payı o kadar azdır ki bu zaferde. Neredeyse halkın tek başına, silah ve malzeme desteği almadan kendi başına, kendi imkânlarıyla kazandığı bir cephedir. Halkın zaferidir. Diğer cephelere ilham vermiştir.
Güney cephesi; sadece İskenderun, Maraş, Adana, Urfa… değildir. Aynı zamanda Suriye, Irak, Filistin’dir. Çünkü o zamanlar oralarda bizimdir.
Henüz Birinci Dünya Savaşı’nın yaralarını bile saramamış bir halkın, üstelik silah ve teçhizat yokluğunun yanı sıra, gıda yönün-den de büyük sıkıntılar çeken bir halkın, vatanı kurtarmak yolunda onurlu direnişidir Güney Cephesi. Bir halkın neler yapabileceğinin canlı örneğidir.
İşte bu ve bunun gibi pek çok nedenle bu cepheyi daha fazla önemserim. Bu düşüncelerle Mondros’tan başlayarak, son Fran-sız askerinin çekildiği güne kadar yaşananları, mümkün olduğunca olayları kaçırmadan, kronolojik olarak toplamak istedim. Böylece elimizde çok teferruatlı bir güney cephesi kronolojisi kaynak olarak bulunacaktı. Umarım başarılı olmuşumdur. Kronolojik sıralama içerisinde mümkün olduğunca, elbette kaynaklı olarak olayları diyalog şeklinde sunmaya çalıştım. Sıkıcı bir tarih kitabını okumayı kim ister ki.
Bir süre önce, Güney Cephesinin özellikle Mersin ve Adana taraflarını detaylıca anlatan bir kitap hazırladım. Bu kitaba “Adana Kartalı Tekelioğlu Sinan’ın Günlükleri” adını verdim ancak henüz yayınlanmadı. O kitabı hazırlarken Sinan Paşa'nın kendi yazdığı 5 defterden oluşan günlüklerinden bolca istifade etmiştim. Burada da bu günlükleri yeri geldikçe kullanacağım. Kitabın başında, eskiden bizim olan, şimdilerde kaybettiğimiz Irak, Suriye ve Filistin cephelerinden de bahsetmek durumundaydım. Güney cephesi dediğimizde, buraları ayrı tutmak, oralarda şehit, esir ve gazi olanlara haksızlık olacaktır.
Yüze yakın kaynak kullandım. Doktora tezleri, ulusal sempozyumlar, anılar da kaynaklarımın arasında. Tarih zaten yıllar önce yazıldı. Bize düşen görev: Atatürk’ün deyimiyle “O tarihi bulup, derleyip, en doğru şekliyle gelecek nesillere aktarmak.”
Her şey 1’inci Dünya Savaşını kaybetmeyle ve arkasından Mondros Ateşkes Anlaşması ile başladı. Bizde kitabımıza bu nedenle Mondros’la başlayacağız. Ama Mondros’a giden yolda Suriye, Irak ve Filistin’e de dokunmamız gerekiyor.
Milli Mücadele’nin güney cephesi pek çok ilki bünyesinde barındırmasına rağmen nedense bilinmez. Bilinen de Adana, An-tep, Urfa, Maraş, Mersin’le sınırlıdır. Ama o günlerde Irak, Suriye, Filistin, Hicaz da bizim topraklarımızdır.
Pek çoğumuz, ilk kurşunun, ilk işgalin İzmir’de olduğunu sanırız ama bu doğru değildir. Pek çok ilk, güney cephesinde yaşanmıştır:
*İlk işgale uğrayan,
*ilk kurşunun atıldığı,
*İlk direnişin ve örgütlü karşı koymanın yaşandığı,
*İşgalci müttefiklerin ilk yenilgiye uğradığı,
*Milli Mücadelenin ilk sona erdiği yerdir Güney Cephesi,
*Mustafa Kemal Paşa’nın kaybettiği tek savaştır Nablus ve güneydedir.
*Osmanlı’nın 1. Dünya Savaşı’ndaki son zaferidir Katma Muharebesi.
*Mustafa Kemal Paşa’nın, Kurtuluş Mücadelesinde birlikte savaşacağı pek çok arkadaşını tanıyıp, birlikte çalışma fırsatını bulduğu yerdir. Ali Fuat Cebesoy, İsmet İnönü, burada kendini ispat etmiş komutanlardır. Karakterli insanlar, karakterlerini bu cephede ortaya koymuş ve Mustafa Kemal tarafından keşfedilerek, kendilerine batı cephesinde gözü kapalı güven duyulmuştur.
Özelikle Anadolu’nun güneyinde, ordunun payı o kadar azdır ki bu zaferde. Neredeyse halkın tek başına, silah ve malzeme desteği almadan kendi başına, kendi imkânlarıyla kazandığı bir cephedir. Halkın zaferidir. Diğer cephelere ilham vermiştir.
Güney cephesi; sadece İskenderun, Maraş, Adana, Urfa… değildir. Aynı zamanda Suriye, Irak, Filistin’dir. Çünkü o zamanlar oralarda bizimdir.
Henüz Birinci Dünya Savaşı’nın yaralarını bile saramamış bir halkın, üstelik silah ve teçhizat yokluğunun yanı sıra, gıda yönün-den de büyük sıkıntılar çeken bir halkın, vatanı kurtarmak yolunda onurlu direnişidir Güney Cephesi. Bir halkın neler yapabileceğinin canlı örneğidir.
İşte bu ve bunun gibi pek çok nedenle bu cepheyi daha fazla önemserim. Bu düşüncelerle Mondros’tan başlayarak, son Fran-sız askerinin çekildiği güne kadar yaşananları, mümkün olduğunca olayları kaçırmadan, kronolojik olarak toplamak istedim. Böylece elimizde çok teferruatlı bir güney cephesi kronolojisi kaynak olarak bulunacaktı. Umarım başarılı olmuşumdur. Kronolojik sıralama içerisinde mümkün olduğunca, elbette kaynaklı olarak olayları diyalog şeklinde sunmaya çalıştım. Sıkıcı bir tarih kitabını okumayı kim ister ki.
Bir süre önce, Güney Cephesinin özellikle Mersin ve Adana taraflarını detaylıca anlatan bir kitap hazırladım. Bu kitaba “Adana Kartalı Tekelioğlu Sinan’ın Günlükleri” adını verdim ancak henüz yayınlanmadı. O kitabı hazırlarken Sinan Paşa'nın kendi yazdığı 5 defterden oluşan günlüklerinden bolca istifade etmiştim. Burada da bu günlükleri yeri geldikçe kullanacağım. Kitabın başında, eskiden bizim olan, şimdilerde kaybettiğimiz Irak, Suriye ve Filistin cephelerinden de bahsetmek durumundaydım. Güney cephesi dediğimizde, buraları ayrı tutmak, oralarda şehit, esir ve gazi olanlara haksızlık olacaktır.
Yüze yakın kaynak kullandım. Doktora tezleri, ulusal sempozyumlar, anılar da kaynaklarımın arasında. Tarih zaten yıllar önce yazıldı. Bize düşen görev: Atatürk’ün deyimiyle “O tarihi bulup, derleyip, en doğru şekliyle gelecek nesillere aktarmak.”
Her şey 1’inci Dünya Savaşını kaybetmeyle ve arkasından Mondros Ateşkes Anlaşması ile başladı. Bizde kitabımıza bu nedenle Mondros’la başlayacağız. Ama Mondros’a giden yolda Suriye, Irak ve Filistin’e de dokunmamız gerekiyor.