Fransız İhtilali ile birlikte öncelikle Avrupa’da siyasal dünya görüşü olarak ortaya çıkan milliyetçilik ya da ulusalcılık, değişik toplumlarda ve ülkelerde farklı içerikler kazanarak gelişir. Kültür temelli Fransız milliyetçiliği ile ırkçılık temelli Alman milliyetçiliği, milliyetçiliğin iki ana damarını oluşturur. Bütün bu süreç, Batı Avrupa’dan hemen sonra Doğu Avrupa toplumlarını da etkileyerek imparatorlukların çökmesine ve siyasal sınırların yeniden çizilmesine neden olur. Yirminci yüzyılınbaşlarına dek sömürgeciliğe karşı ulusal kurtuluş savaşlarını tetikleyerek devrimci bir nitelik içerirken, İkinci Paylaşım Savaşı’na giden süreçte özellikle İtalya ve Almanya’da ırkçı bir kimlik kazanır. Osmanlı ise başkaldıran Balkan toplumlarının etkisi ile ilk kez 19. yüzyılın ikinci yarısında milliyetçilikle tanışır. Fransa’da eğitim gören ve Fransız aydınlanmasından etkilenen Osmanlı aydınları geleneksel anlayışa karşı yeni bir siyasal düşünce geliştirmeye başlar. Jön Türkler ya da Genç Türkler adı altında bir milliyetçi anlayış oluşturma çabası içine girerler. Osmanlıcılık olarak başlayan Üç Tarz-ı Siyaset süreci Turancılığa ulaşan bir Türk milliyetçiliğine evrilir. Fransız İhtilali’nin ekin (kültür) milliyetçiliği, Alman düşüncesinin ırkçı anlayışı ile iç içe geçerek Cumhuriyet’e yansır ve yeni kurulan Sovyetler Birliği’nin toplumcu anlayışının da etkisi ile Atatürk milliyetçiğini oluşturur.
Milliyetçiliğin, ortaya çıktığı günden bu yana, değişik toplumsal koşulların, dünya görüşlerinin ve siyasal anlayışların etkisi sonucu birbiri ile uzlaşmayan birçok tanımı yapılmıştır. Oysa milliyetçiliğin oluşmasını sağlayan tarihsel koşullar ve onu oluşturan toplumbilimsel unsurlar bellidir. Bu tanımlamaların çelişmesinin ve hatta zaman zaman çatışmasının nedeni, farklı düşüngülerin (ideoloji), dünya görüşlerinin, bir dönem devrimci bir nitelik taşıyan ve toplumlar üstünde önemli etkisi olan milliyetçiliği sahiplenme çabasıdır. İşte bu kitap, bütün bu yanılgıların ve çelişkilerin dışında, milliyetçiliği toplumbilimsel verilerle değerlendirerek onun gerçekte ne olduğunu araştırmakta ve Atatürk milliyetçiliğinin bu tanım içindeki yerini saptamaya çalışmaktadır. Atatürk milliyetçiliği nedir? Turancıların savunduğu gibi bir Türk milliyetçiliği midir? Ya da sosyal demokratlarının savunduğu gibi ırkçılık içermeyen, Türkiye’de yaşayan bütün etnik kimlikleri içinde alan bir kültür milliyetçiliği midir? En önemlisi de Atatürk milliyetçiliği gerçekten bir milliyetçilik midir? İşte okur bu kitapta, konuyu hem tarihsel gelişimi ve örneklenen veriler hem de toplumbilimsel değerler ışığında; ezber bilgiler, önyargılı yorumlar ve resmi bakış dışında yeniden değerlendirme şansı bulacaktır.
Fransız İhtilali ile birlikte öncelikle Avrupa’da siyasal dünya görüşü olarak ortaya çıkan milliyetçilik ya da ulusalcılık, değişik toplumlarda ve ülkelerde farklı içerikler kazanarak gelişir. Kültür temelli Fransız milliyetçiliği ile ırkçılık temelli Alman milliyetçiliği, milliyetçiliğin iki ana damarını oluşturur. Bütün bu süreç, Batı Avrupa’dan hemen sonra Doğu Avrupa toplumlarını da etkileyerek imparatorlukların çökmesine ve siyasal sınırların yeniden çizilmesine neden olur. Yirminci yüzyılınbaşlarına dek sömürgeciliğe karşı ulusal kurtuluş savaşlarını tetikleyerek devrimci bir nitelik içerirken, İkinci Paylaşım Savaşı’na giden süreçte özellikle İtalya ve Almanya’da ırkçı bir kimlik kazanır. Osmanlı ise başkaldıran Balkan toplumlarının etkisi ile ilk kez 19. yüzyılın ikinci yarısında milliyetçilikle tanışır. Fransa’da eğitim gören ve Fransız aydınlanmasından etkilenen Osmanlı aydınları geleneksel anlayışa karşı yeni bir siyasal düşünce geliştirmeye başlar. Jön Türkler ya da Genç Türkler adı altında bir milliyetçi anlayış oluşturma çabası içine girerler. Osmanlıcılık olarak başlayan Üç Tarz-ı Siyaset süreci Turancılığa ulaşan bir Türk milliyetçiliğine evrilir. Fransız İhtilali’nin ekin (kültür) milliyetçiliği, Alman düşüncesinin ırkçı anlayışı ile iç içe geçerek Cumhuriyet’e yansır ve yeni kurulan Sovyetler Birliği’nin toplumcu anlayışının da etkisi ile Atatürk milliyetçiğini oluşturur.
Milliyetçiliğin, ortaya çıktığı günden bu yana, değişik toplumsal koşulların, dünya görüşlerinin ve siyasal anlayışların etkisi sonucu birbiri ile uzlaşmayan birçok tanımı yapılmıştır. Oysa milliyetçiliğin oluşmasını sağlayan tarihsel koşullar ve onu oluşturan toplumbilimsel unsurlar bellidir. Bu tanımlamaların çelişmesinin ve hatta zaman zaman çatışmasının nedeni, farklı düşüngülerin (ideoloji), dünya görüşlerinin, bir dönem devrimci bir nitelik taşıyan ve toplumlar üstünde önemli etkisi olan milliyetçiliği sahiplenme çabasıdır. İşte bu kitap, bütün bu yanılgıların ve çelişkilerin dışında, milliyetçiliği toplumbilimsel verilerle değerlendirerek onun gerçekte ne olduğunu araştırmakta ve Atatürk milliyetçiliğinin bu tanım içindeki yerini saptamaya çalışmaktadır. Atatürk milliyetçiliği nedir? Turancıların savunduğu gibi bir Türk milliyetçiliği midir? Ya da sosyal demokratlarının savunduğu gibi ırkçılık içermeyen, Türkiye’de yaşayan bütün etnik kimlikleri içinde alan bir kültür milliyetçiliği midir? En önemlisi de Atatürk milliyetçiliği gerçekten bir milliyetçilik midir? İşte okur bu kitapta, konuyu hem tarihsel gelişimi ve örneklenen veriler hem de toplumbilimsel değerler ışığında; ezber bilgiler, önyargılı yorumlar ve resmi bakış dışında yeniden değerlendirme şansı bulacaktır.