İlk öykü kitabı Kara Gergedan’dan sonra bu kez Modern Soslu Postmodern Makarna’yla selamlıyor okuru Turhan Yıldırım. Dünü yeniden, yarını yakından düşleyerek, mizahi ve politik bir dille kuruyor öykülerini. 20. yüzyılın dil işçisi yazarlarına göz kırparak, deneyselliğin özünü keşfederek, bugünün anlatı denizinde kısalı uzunlu kulaçlar atarak veriyor modernin, postmodernin tarifini. Her okuyana, “Afiyet zehir zakkum, ısırgan olsun.”
“Geçmiş Kitaplar Mezarlığı’na kanat çırptı güvercin. Nice unutulmuş esere gagasını sürüp verdi sevgisini. Sayfalarını çevirip cümleler arasında raks etti. Kimsenin görüp bilmediği gizli cevherlere ulaştı. Savanalarda çılgınlar gibi Afrika Dansı yaptı tek başına. Uzaktan akrabası İshak gibi öttü tekinsizce. Yaralısın, diye arkasından bağırdı birileri. Canistan’ın yarım kalan serüveninde buldu kendini. Buzul Çağın Virüsü bulaştı, fırından taze çıkmış ekmek sıcağı ruhuna. Eylembilim yeniden hareket getirdi kanatlarına, üzerinden özgürce uçtu meydanların. Kıran Resimleri önünde, gözlerindeki pınarlar kuruyana kadar ağladı. Göçmüş Kediler Bahçesi’nde ölüme yaklaştığını hissetti. Neyse ki çarçabuk kurtuldu bu duygudan. Birazdan Kara Gergedan’ın sayfalarında martılarla dans edip kargalarla resital verecek, akbabalarla yaşamın kısalığı üzerine tartışıp kartallara barış söylevi çekecek.”
İlk öykü kitabı Kara Gergedan’dan sonra bu kez Modern Soslu Postmodern Makarna’yla selamlıyor okuru Turhan Yıldırım. Dünü yeniden, yarını yakından düşleyerek, mizahi ve politik bir dille kuruyor öykülerini. 20. yüzyılın dil işçisi yazarlarına göz kırparak, deneyselliğin özünü keşfederek, bugünün anlatı denizinde kısalı uzunlu kulaçlar atarak veriyor modernin, postmodernin tarifini. Her okuyana, “Afiyet zehir zakkum, ısırgan olsun.”
“Geçmiş Kitaplar Mezarlığı’na kanat çırptı güvercin. Nice unutulmuş esere gagasını sürüp verdi sevgisini. Sayfalarını çevirip cümleler arasında raks etti. Kimsenin görüp bilmediği gizli cevherlere ulaştı. Savanalarda çılgınlar gibi Afrika Dansı yaptı tek başına. Uzaktan akrabası İshak gibi öttü tekinsizce. Yaralısın, diye arkasından bağırdı birileri. Canistan’ın yarım kalan serüveninde buldu kendini. Buzul Çağın Virüsü bulaştı, fırından taze çıkmış ekmek sıcağı ruhuna. Eylembilim yeniden hareket getirdi kanatlarına, üzerinden özgürce uçtu meydanların. Kıran Resimleri önünde, gözlerindeki pınarlar kuruyana kadar ağladı. Göçmüş Kediler Bahçesi’nde ölüme yaklaştığını hissetti. Neyse ki çarçabuk kurtuldu bu duygudan. Birazdan Kara Gergedan’ın sayfalarında martılarla dans edip kargalarla resital verecek, akbabalarla yaşamın kısalığı üzerine tartışıp kartallara barış söylevi çekecek.”