Tarihin farklı evrelerinde, üretim biçimleriyle birlikte çalışma ve düşünce ilişkiselliği değişmiştir. Bu noktada çağımızın önde gelen düşünürlerinden Arendt’in geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki devamlılık düşüncesi önem kazanmaktadır. Arendt, uzun zamandır birbirinden kopuk olan geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği uzlaştırmaya çalışmıştır. Bu kopukluğun kamusal alanın zayıflaması, sosyal refah devletinin çalışanlara sağladığı sosyal hakların giderek kaybolması, politik alanda temsil sorunları, tüketim toplumunda bireylerin tüketim performanslarının emek ve çalışmadan daha değerli olduğu algısının toplumsallaşması gibi farklı perspektifleri bulunmaktadır. Böylelikle günümüzün sosyal problemlerine düşünsel ve pratik bir çözüm aracı olarak Arendt’in kamusal alana, yabancılaşmaya, görünümler dünyasına dair analizleri önem kazanmaktadır.
Arendt, hakikatlerin epistemik kodlarının görünümler dünyasının araçsal aklından uzaklaşılarak çözüleceğini düşünmektedir. Bu çerçevede postmodernizmle birlikte eskimiş, bedbaht bir modernizmin sonunun gelmediği veya postmodernizmin sihirli sözcükleriyle betimlenen ütopik, ışıltılı yeni bir çağın insanlığı beklemediği varsayılabilir. Böylece kitap, Arendt’in açtığı felsefi rotadan ilerleyerek; modernizm ve postmodernizm arasındaki geçişler ekseninde gölgeler ve gerçekler, nesneler ve idealar, emek ve sermaye, sözcükler ve metalar arasındaki ilişkileri incelemektedir. Bir yandan da çalışma ilişkileri açısından, küreselleşme sonrası yeni bir sosyal politika ve sosyal refah devleti modelinin düşünülmesi gerektiğini savunmaktadır. Özellikle emek sürecinin Arendt’in “homo faber” ve “animal laborans” kavramlarıyla değerlendirilmesi, kitabı çalışma ilişkilerine ve modernizm/postmodernizm süreçlerine dair yazılmış diğer kaynaklardan farklılaştırmaktadır.
Tarihin farklı evrelerinde, üretim biçimleriyle birlikte çalışma ve düşünce ilişkiselliği değişmiştir. Bu noktada çağımızın önde gelen düşünürlerinden Arendt’in geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki devamlılık düşüncesi önem kazanmaktadır. Arendt, uzun zamandır birbirinden kopuk olan geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği uzlaştırmaya çalışmıştır. Bu kopukluğun kamusal alanın zayıflaması, sosyal refah devletinin çalışanlara sağladığı sosyal hakların giderek kaybolması, politik alanda temsil sorunları, tüketim toplumunda bireylerin tüketim performanslarının emek ve çalışmadan daha değerli olduğu algısının toplumsallaşması gibi farklı perspektifleri bulunmaktadır. Böylelikle günümüzün sosyal problemlerine düşünsel ve pratik bir çözüm aracı olarak Arendt’in kamusal alana, yabancılaşmaya, görünümler dünyasına dair analizleri önem kazanmaktadır.
Arendt, hakikatlerin epistemik kodlarının görünümler dünyasının araçsal aklından uzaklaşılarak çözüleceğini düşünmektedir. Bu çerçevede postmodernizmle birlikte eskimiş, bedbaht bir modernizmin sonunun gelmediği veya postmodernizmin sihirli sözcükleriyle betimlenen ütopik, ışıltılı yeni bir çağın insanlığı beklemediği varsayılabilir. Böylece kitap, Arendt’in açtığı felsefi rotadan ilerleyerek; modernizm ve postmodernizm arasındaki geçişler ekseninde gölgeler ve gerçekler, nesneler ve idealar, emek ve sermaye, sözcükler ve metalar arasındaki ilişkileri incelemektedir. Bir yandan da çalışma ilişkileri açısından, küreselleşme sonrası yeni bir sosyal politika ve sosyal refah devleti modelinin düşünülmesi gerektiğini savunmaktadır. Özellikle emek sürecinin Arendt’in “homo faber” ve “animal laborans” kavramlarıyla değerlendirilmesi, kitabı çalışma ilişkilerine ve modernizm/postmodernizm süreçlerine dair yazılmış diğer kaynaklardan farklılaştırmaktadır.